
Ruhta Yoksunluk Bereket Getirir
Giriş: Leslie: Birçok yeni üniversiteli derslere başladığında hemen en sevdiği alana yönelmek ister, en zorlayıcı dersleri alır ama genelde önlerine bir engel çıkar. Her şeyden önce önkoşulları yerine getirmeleri gerekir.
Beyin ameliyatına atlamadan önce kimya ve biyolojiye ihtiyaç duyarsınız. Bizim programımızda farklı türden bir önkoşuldan bahsediliyor. Şimdi Nancy bize kırıklık ve tevazudan bahsedecek, uyanışın önkoşulları.
Tanrı’nın sizi kırmasını beklemeyin. Kaya’ya, İsa Mesih’e bırakın kendinizi, ki O sizin yerinize kırılan Kaya’dır. ve Davut’la birlikte herkesin önünde yakarma alışkanlığını edinme sürecine başlayın. “Acı bana, Ey Tanrım, ben bir günahkarım. Bana merhamet göster, Ya RAB.”
Kutsal Yazılar’dan şunu öğrendik:kalbi kırık kişi bereket alır. Yüreği yaralı bir insan berekete kavuşur. İsa, ne mutlu rıhta yoksul olanlara! Göklerin Egemenliği onlarındır’’ dedi.
Peki gönül kırıklığı bize ne tür bir bereket getirir? Tanrı ruhta yoksun olanlara yaklaşır. Tanrı alçakgönüllüleri yukarı kaldırır, gururlu olanları ise kendinden uzak tutar. Onlara karşı çıkar, onlarla arasına mesafe koyar.
Ama O yine …
Giriş: Leslie: Birçok yeni üniversiteli derslere başladığında hemen en sevdiği alana yönelmek ister, en zorlayıcı dersleri alır ama genelde önlerine bir engel çıkar. Her şeyden önce önkoşulları yerine getirmeleri gerekir.
Beyin ameliyatına atlamadan önce kimya ve biyolojiye ihtiyaç duyarsınız. Bizim programımızda farklı türden bir önkoşuldan bahsediliyor. Şimdi Nancy bize kırıklık ve tevazudan bahsedecek, uyanışın önkoşulları.
Tanrı’nın sizi kırmasını beklemeyin. Kaya’ya, İsa Mesih’e bırakın kendinizi, ki O sizin yerinize kırılan Kaya’dır. ve Davut’la birlikte herkesin önünde yakarma alışkanlığını edinme sürecine başlayın. “Acı bana, Ey Tanrım, ben bir günahkarım. Bana merhamet göster, Ya RAB.”
Kutsal Yazılar’dan şunu öğrendik:kalbi kırık kişi bereket alır. Yüreği yaralı bir insan berekete kavuşur. İsa, ne mutlu rıhta yoksul olanlara! Göklerin Egemenliği onlarındır’’ dedi.
Peki gönül kırıklığı bize ne tür bir bereket getirir? Tanrı ruhta yoksun olanlara yaklaşır. Tanrı alçakgönüllüleri yukarı kaldırır, gururlu olanları ise kendinden uzak tutar. Onlara karşı çıkar, onlarla arasına mesafe koyar.
Ama O yine de yaklaşır. Tıpkı tövbekar kaybolan oğulu yüreğine yaslayarak kucakladığı gibi. Biz de Göksel Babamız’ın gönlü kırıkların yüreğine yaklaştığını anlarız. Tanrı’ya daha yakın olmak istiyor musunuz? İşte Tanrı yüreğinizin kırık yerinden yaklaşır size. Biz de kırgınlığımızın yeni yaşamla bereketlendiğini anlarız.
İsa Yuhanna 12:24’te şöyle dedi: “Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir.” Ölmedikçe yalnız kalır.
Ben kendimi yalnız bulduğumda nedeni sıklıkla kırılmış hissetmememdir. Sert dış kabuğumun kırılmasına razı olduğumda ise İsa’nın yaşamı bende özgürleşebilir ve ürün verir; başkalarının yaşamında meyve vermeye başlar.
Bu tür bir kırılmışlığın nihai örneği Rab İsa’dır. Tıpkı Luka 22:19 ‘da dediği gibi: “eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi. “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir dedi.”
O çarmıhta, Göksel Babası’ndan daha önce hiç, bir anlığına bile ayrı kalmamış olan İsa, Göksel Babası’yla ilişkisinin kopmasını deneyimlerken, bizim günahımızın bütün ağırlığını üzerine alırken ve bizim yerimize bedeni parçalandığı ve sonunda öldüğü zaman, sonsuz yaşamı bizim için serbest bırakmış oldu.
Biz de yüreğimizin parçalanmasına razı olduğunuzda O’nun bol yaşamı bizim içimizden başkalarına da akacaktır. Bu parçalanmışlık bizi çok daha büyük bir kapasiteyle sevmeye ve tapınmaya götürecektir.
Luka yedinci bölümdeki o günahkar kadını düşünüyorum. O kadar çok günahı bağışlanmıştı ki çok sevebiliyordu. O kadında kendim de arzu ettiğim gibi, İsa’yla ilişkide bol bereket görüyorum.
Etrafındaki Kişilerce dışlanmayı, onaylanmamayı, kimin ne dediğini görmezden geldi. Önemli olan tek şey İsa’ydı. Tapınmasında ve sevgisinde öyle bir cömertlik, öyle özgür bir savurganlık vardı ki ...
Çünkü Tanrı’nın yollarında bir döngü vardır: Kırılmış, parçalanmış bir yürek insanı gerçek bir tövbeye yöneltir. Gerçek tövbe bağışlamayı getirir. Bağışlama bende suçluluk duygusundan, kendime ve günahıma tutsaklıktan özgür olmayı ortaya çıkaracaktır. Yine bu kırılmışlık, tövbe ve bağışlanma olduğu zaman, o özgürlük bende yeni bir sevme ve tapınma kapasitesi ortaya çıkaracaktır.
Tanrı’yı sevmek, Tanrı’ya tapınmak, başkalarını sevmek, sevilemeyecekleri sevmek için daha yeterli olmak istiyoruz ve Tanrı’ya duyduğumuz bu denli sevgi, bu yoğun tapınma bizi her zaman kırılmışlığın yeni kademelerine ulaştırır, daha büyük ve daha derin tövbeye, bağışlanmaya, özgürlüğe ve sevgi ve tapınma için daha büyük bir kabiliyete yönlendirir.
Daha büyük bir sevme, tapınma kabiliyetini arzuluyoruz, birlikte çalıştığımız ve birlikte yaşadığımız insanları sevmek için yüreğimizde daha çok kapasite istiyoruz. Peki bu kapasitemiz neden bu kadar sınırlı? Belki de kırıklığın içinde yaşamadığımız için, çünkü bu kırılmışlıkla muhteşem bir sevme ve tapınma bereketine kavuşuyoruz
Kırılmışlık bize bereket getirir. Tanrı, kırılmış insanları kullanır. Bunun Kutsal metinlerde birçok örneği var:
- Peniel’de Yakup’un doğal gücü tükendiğinde Tanrı ona gerçek ruhsal güç giydirebildi.
- Horev’de Musa asasıyla kayaya vurup kırdığında kayadan halkın susuzluğunu giderecek sular fışkırdı.
- Gidyon’un 300 askeri boş testileri kırdığı zaman içlerindeki çıralar yandı ve parladı.
- Küçük çocuğun beş somun ekmeği bölündüğü zaman- ve size şunu söyleyeyim, dün piknikten dönerken gözümün önünde bir resim canlandı. “Herhalde 500 kişinin doyurulması buna benzer bir şeydi” dedim. İsa’nın o beş somunu almasını ve somunların Efendi’nin ellerinde parça parça bölünmesini hayal ettim. Ekmekler, sepetleri dolduracak kadar bol artakalanlarla birlikte herkesi doyurmaya yetecek kadar çok parçaya bölünmüştü.
- Meryem’im yağ şişeşi kırıldığında, güzel kokular ortalığa yayıldı bütün evi doldurdu.
- Ama en önemlisi, Kafatası denen yerde yeni yaşamın serbest kalarak bütün dünyanın kurtulması için İsa’nın bedeninin yaralanmasıydı.
Çıkış: Leslie:İsa’nın yanına doğru geldiğini duyan kör dilenci geliyor aklıma. “Ey Davut oğlu İsa, halime acı!” diye bağırdı. (Luka, 18:38) Gururlu, kırılmamış insanlar bu şekilde dua etmezler. Onların merhamete ihtiyacı yoktur.
Zengin ve bollukla yaşayanların bir ihtiyacı yoktur ve merhamet için yakarmazlar. Ama çarmıha gerilmiş Kurtarıcı ve Kutsal Tanrı ile yüz yüze gelenler merhamet için yakarabilirler. Bu ihtiyaç içersinde olduğunun farkında olan yoksun yüreğin yakarışıdır. Nancy’nin kırıklık ve tevazudan bahsedeceği gelecek programda bize katılmayı unutmayın.
Giriş: Leslie: Birçok yeni üniversiteli derslere başladığında hemen en sevdiği alana yönelmek ister, en zorlayıcı dersleri alır ama genelde önlerine bir engel çıkar. Her şeyden önce önkoşulları yerine getirmeleri gerekir.
Beyin ameliyatına atlamadan önce kimya ve biyolojiye ihtiyaç duyarsınız. Bizim programımızda farklı türden bir önkoşuldan bahsediliyor. Şimdi Nancy bize kırıklık ve tevazudan bahsedecek, uyanışın önkoşulları.
Kırıklığın meyvesi uyanışta da görülür. Aslında özlemini yaşadığımız ve duasını ettiğimiz uyanış, Tanrı’nın Ruhu’nun kırık hayatların içine doğru yayılmasından farklı bir şey değildir. Uyanış tarihinde bunu gerçekten çok görüyoruz ve diğer konuşmalarda bu konu hakkında birçok örnek göreceğiz ama ben yine de şimdi Tanrı’nın kırıklığımızı, uyanış yaşatmak için kullandığı birkaç durumu size anlatmak istiyorum.
Hepimiz 1905’te gerçekleşen Galler Uyanışı’nı duymuşuzdur. Bu uyanış süreci boyunca söylenen bir ilahi var, adı “Ya RAB Ayaklarına Kapanırım”dır ve bu ilahi kırık ve tövbekar kalpleri temsil eden dudaklarla söylendi. O kırık yürekler aracılığıyla Tanrı, bütün kampı kucaklayan ve dünyaya kelimelerle anlatılamayacak bir uyanış bereketini getiren Ruhu’nu sel gibi akıttı.
Belki 1920’lerin sonundan 1930’ların başına kadar Çin’de yaşanan Shantung (şantung) uyanışını duymuşsunuzdur. O bölgede bir din adamı olan Dr. Culpepper bana bu uyanıştan bahsetti ve bu konuda tekrar bir okuma yaptım.
Uyanış için dua eden bir gruptan sözediyordu. Bunlar uyanış için dua eden liderlerden ve imanlı hizmetkarlardan oluşuyordu. Bir gece kandisinin nasıl dua toplantısında sonra eve gidip Rabbin önüne geldiğini anlatıyordu. O zaman bir ihtiyaç içinde olduğunu bir kuraklık hissettiğini ama tam olarak bunun ne olduğunu bilemediğini söyledi.
Gecenin geç saatlerinde yakararak “Ya RAB, içimdeki bu his neden kaynaklanıyor?” diye diyesormuş. O gece Tanrı ile görüştükten sonra, sabahki dua toplantısına geldiğinde kendi ruhsal yetersizlik ve ruhsal gibi görünme günahlarını, yoldaşı misyonerler ve önderlere itiraf etmiş.
Kendisinin Tanrı’nın iyi bir hizmetkarı olması konusunda aldığı övgülerin onun fazla gururlanmasına sebep olduğunu ve Tanrı’nın görkemini çaldığını itiraf etti. “Kalbim öyle kırılmıştı ki. Daha fazla yaşayabileceğime inanamadım.” dedi.
Tanrı bu kırıklığı o imanlı yabancı hizmetkarlara, yerli pastörlere ve Hristiyan önderlere getirdi. Bu da o bölgede Tanrı’nın Ruhu’nun inanılmaz ölçüde dökülmesiyle tövbe, Tanrı’nın Ruhu’nun kutsallığı, doğruluk, ve yargı konularında insanları ikna etmesi, günahların itirafı ile sonuçlandı.
Belki 1949 ve 1950’de yaşanan Lewis Uyanışını duymuşsunuzdur. Orada bir grup hizmet görevlisi haftada üç gece olmak üzere 18 ay boyunca bir ahırda ruhsal uyanış için dua ettiler.
Yapabilecekleri en tutkulu ve en yoğun şekilde dua etmişler ve hiçbir sonuç almamışlar. Anlatılan bir hikayeye göre bir gece, bir hizmetkar din adamı ayağa kalkıp 24. Mezmur’dan alıntı yaparak şunları söylemiş: “RAB’bin dağına kim çıkabilir, kutsal yerinde kim durabilir? Elleri pak, yüreği temiz olan, gönlünü putlara kaptırmayan, yalan yere ant içmeyen.”
Orada buluşmuş olan gruba bakıp şöyle söylemiş; “Arkadaşlar, Tanrı ile aramızdaki ilişkinin doğru olmamasına rağmen uyanış için dua etmemiz bana biraz safça geliyor.”
Orada, o an, adamlar diz çöküp Tanrı’ya günahlarını itiraf etmeye başlamışlar. Ortaya çıkan yürek kırıklıklarının arkasından Tanrı Lewis Adas’na bir uyanış dalgası saldı. Tanrı’nın Ruhu’nun yaptığı değişiklikler hala İskoçya’da çok konuşulur.
Tanrı’nın 1970’lerdin ortasında küçücük bir ülke olan Romanya’ya getirdiği uyanışı duymuşsunuzdur. Bence bu uyanış, sonunda bir şekilde oradaki devrime sebep oldu.
Ama belki de o uyanışın tam olarak nasıl başladığını bilmiyorsunuzdur. Ülkedeki en büyük protestan kiliselerinden birinin pastörü cemaatinin önüne geçti. Şimdi Durumu daha iyi anlamamız için Romanya’da, özellikle o zamanlarda, Hristiyanlığın bütün kollarından imamlılara “Tövbekarlar” deniyordu.
İkinci Baptist Kilisesi Pastörü Erodia topluluğun önünde durdu ve “artık Tövbekarlar’ın tövbe etmesinin zamanı gelmiştir” dedi. Bunu, kendisininkilerle beraber öyle belirli günahların tövbesi için söylemişti ki, şimdi size söylesem bizler, “aman ne kadar da abartmış” derdik.
Günahlarının farkındalığı yüzünden yürekleri kırılan Tövbekarlar tövbe etmeye başladılar. Onların gönül kırıklığından RAB Tanrı’nın canlandırıcı gücünü o küçük ulusa salıverdi.
Tanrı diyor ki “Yüksek ve kutsal yerde yaşadığım halde, alçakgönüllülerle, ezilenlerle birlikteyim. Yüreklerini sevindirmek için ezilenlerin yanındayım.
Sen kırılmış bir insan mısın? Kendinize “Nasıl başlayacağım? Bu paramparça yaşam tarzının içinde nereden başlayacağım?” diye sorular sorabilirsiniz. İlk olarak Tanrı’nın gerçekten nasıl biri olduğunu görmemiz gerekiyor. Tanrı’ya yaklaştıkça, kendi ihtiyaçlarımızı bir o kadar daha iyi görmeye başlayacağız.
Eyüp’ü düşünüyorum, Cennet ve Cehennemin arasındaki savaşı yaşayıp, Tanrı’nın o sonsuz evrensel planının bir parçası olan o yoğun ızdıraba katlanan, erdemli adam. Arkadaşlarının düşünce biçimi ve tavsiyelerinin etkisi altında, Eyüp kibirli bir yanını gösterdi, birçok bölümde masumiyetini belirtip kendisini savundu.
Tanrı “Seninle konuşmak istiyorum.” diyene kadar böyle konuşmaya devam etti. Tanrı Eyüp’e gerçek kendini ve yaptıklarını neden yaptığını göstermeye başladı. Bitirdiği zaman Eyüp nefes alamıyordu.
Eyüp 42:5-6 ayetler şöyle yanıtladı, “Kulaktan duymaydı bildiklerim senin hakkında, şimdiyse gözlerimle gördüm seni. Bu yüzden kendimi hor görüyor, toz ve kül içinde tövbe ediyorum." Artık kibirlilik yok. Tanrı’dan merhamet dileyen, kırık bir adam var.
Son yedi ayımın büyük bir bölümünü Yeşeya kitabında geçirdim ve orada Tanrı ile buluştum! Beşinci bölümde Tanrı’nın bu iyi hizmetkarı Yeşeya’nın duygulanımlarını görüyoruz.
“Maddi şeylere önem verenlerin vay haline. Gururlu olanların vay haline. Bedensel olanların vay haline. Zevke düşenlerin vay haline. Ahlaksız olanların vay haline” Ben Yeşaya 5:8-23 ayetlerinin bir kısmını kendime göre ifade ettim. Liste uzayıp gidiyor.
Ama 6. bölümün 3. ayetine geldiğimizde, Yeşeya Tanrı’yı görüyor, “Kutsal kutsal kutsaldır!” Artık Yeşeya kendini etrafındaki günahlı ve kötü insanların ışığında görmüyor. Artık kendini sadece bir ve tek olan ışıkta- görkemli Tanrımızın ışığında görüyor.
Artık “o günahlıların vay haline!” demiyor. Tanrı’yı gördüğünde ağzından ilk çıkan kelimeler “Vay halime, vay halime” oluyor.
Pavlus Şam’a giden yolda dirilen Mesih’i görmenin muhteşem ayrıcalığını yaşadı. Ondan sonra hayatı asla eskisi gibi olmadı. Bu dünyadaki yaşamının geri kalanını bu yeniden dirilen Mesih’e yaklaşarak geçirdi.
Kutsal yolculuğunda ne kadar olgunlaştıysa, kendi ihtiyaçlarını o kadar net görmeye başladı. Nereden geldiğini ve Tanrı’nın onu ne halde bulduğunu hatırlarmış gibi imanlı hayatının başlarında kendisini “en az günahılı” olarak tanımlıyordu.
Ama Tanrı’yı daha iyi tanımaya başlayıp imanında olgunlaştıkça kendine “günahkarldemeye başladı. Tanrı’ya en yakın olduğu noktada, kendine günahkarların başı diyordu.
Tanrı’yı olduğu gibi görün. Onun varlığına yaklaşın. Onun varlığında kendimizi de gerçekten olduğumuz gibi göreceğiz. Kaya’ya yaslanın. İsa Matta 21:44 söyledi, “Bu taşın üzerine düşen, paramparça olacak; taş da kimin üzerine düşerse, onu ezip toz edecek.”
Tanrı’nın sizi kırmasını beklemeyin. Kaya’ya, İsa Mesih’e bırakın kendinizi, ki O sizin yerinize kırılan Kaya’dır. ve Davut’la birlikte herkesin önünde yakarma alışkanlığını edinme sürecine başlayın. “Acı bana, Ey Tanrım, ben bir günahkarım. Bana merhamet göster, Ya RAB.”
Çıkış: Leslie: İsa’nın yanına doğru geldiğini duyan kör dilenci geliyor aklıma. “Ey Davut oğlu İsa, halime acı!” diye bağırdı. (Luka, 18:38) Gururlu, kırılmamış insanlar bu şekilde dua etmezler. Onların merhamete ihtiyacı yoktur.
Zengin ve bollukla yaşayanların bir ihtiyacı yoktur ve merhamet için yakarmazlar. Ama çarmıha gerilmiş Kurtarıcı ve Kutsal Tanrı ile yüz yüze gelenler merhamet için yakarabilirler. Bu ihtiyaç içersinde olduğunun farkında olan yoksun yüreğin yakarışıdır. Nancy’nin kırıklık ve tevazudan bahsedeceği gelecek programda bize katılmayı unutmayın.
Giriş: Leslie: Birçok yeni üniversiteli derslere başladığında hemen en sevdiği alana yönelmek ister, en zorlayıcı dersleri alır ama genelde önlerine bir engel çıkar. Her şeyden önce önkoşulları yerine getirmeleri gerekir.
Beyin ameliyatına atlamadan önce kimya ve biyolojiye ihtiyaç duyarsınız. Bizim programımızda farklı türden bir önkoşuldan bahsediliyor. Şimdi Nancy bize kırıklık ve tevazudan bahsedecek, uyanışın önkoşulları.
Ruhta yoksul bir yaşam biçimi geliştirmek için pratik bir yöntem buldum kendime. İhtiyacımn olduğunu kabul ediyorum ve bu ihtiyacı hem Tanrı’ya hem de insanlara söyleyerek bir adım atıyorum. Suçlayıcı tavrımı dindirmek için, ki eğer bir başkasını suçlayarak hala ona parmak uzatıyorsam ruhta yoksul değilim denektir, bir ezginin sözleriyle Tanrıma sesleniyorum:
Elimle sana neyle geleyim
Sadece çarmıha gidebilirim
Çıplak,
bir giysi istiyorum.
Çaresiz,
Senden lütuf bekliyorum
Kirli,
sularına geliyorum
Yıka beni, Kurtarıcım
Yoksa öleceğim.
Sadece Tanrı’ya ihtiyacım olduğunu kabul etmeyi öğrenmekle kalmıyorum. İnsanlara da ihtiyacım var. Açık yüreklilik olmadığı sürece ruhta yoksulluk, gerçek bir kırgınlık olamaz.
Yani bu itiraf ettiğim her günahı karşılaştığım her insana anlatmam gerekir demek mi oluyor? Kesinlikle hayır. Ama size şunu söyleyeyim, kırılmış kişi ihtiyaç içinde olduğunu başkalarının görmesine izin verir. Şeffaf ve dürüst olmaya isteklidir. “Benimle dua eder misin? Bir ihtiyacım var, Tanrı bu alanda içimde bir şey yapıyor” demeye hazırdır.
Birkaç yıl önce Tanrı’nın Ruhu beni içimde bir gerçeği abartma örüntüsü geliştirdiğime, aslında yalan söylediğime derinden ikna etti. Kendimi daha iyi göstermek, insanlarda daha iyi bir izlenim bırakmak için yalan söylüyordum.
Tanrı’nın önünde buldum kendimi, pişman ve üzüntülü. Günahımı itiraf edeceğim, temizlesin ve zaferli kılsın beni istedim. Ancak zafer, iki Tanrı insanını bulup açıkça günahımı onlara itiraf etmeden gelmedi. “Benimle dua eder misiniz; Tanrı beni kurtarsın yalancılık günahımdan” dedim.
O anda bana çok acı vermesine rağmen bu açık yüreklilik ve Tanrı’nın ve insanların önünde kırık bir yürekle durmakla birlikte inanılmaz bir özgürlük ve kurtuluşa kavuştum. Her durumda bedeli ne olursa olsun insanlara doğruyu söylemekti beni özgürleştiren
Bu kırık dökük olma hali Tanrı’nın bizim aracılığımızla kendi yaşamını özgür bırakmasına olanak tanır. Nihai olarak, ruhta yoksul olmak, bunu bir yaşam biçimi olarak benimsemek, Tanrı’nın tam yapmanızı istediği ama benliğinizin hiç yapmak istemediği bir şeyi yapmaktır.
Peki nedir bu? Çoğumuz bu hafta içinde çeşitli biçimlerde Tanrı’ya itaat etmişizdir. O’nun isteğine uygun yanıt vermişizdir. Yine de itaat bazen yüzeysel ve saygı uyandıran bir eylem olabilir.
Ben derim ki Tanrı’ya sorun. Bazen sormamız gerekmez. Bazen O zaten yolu gösteriyordur. Bu hafta bazılarınıza gösterecektir. Hangi itaat adımını atmalısınız? Tanrı ‘nın önünde alçak gönüllülükle atacağınız adım nedir?
Tanrı’nın tam da yapmanızı istediği ama benliğinizin hiç yapmak istemediği ne varsa onu yapın. Birkaç ay önce Tanrı’nın Ruhu yüreğime konuştu. Farkına vardım ki yalnız yaşayan biri olan benim için televizyon izlemek Tanrı’yla ilişkime engel oluyordu.
Tanrı’nın Ruhu beni adeta harekete geçirdi. “Evde yalnızken o televizyonu kapatmalısın. Tanrı’nın önünde alçakgönüllü ve itaatkar bir yürek tavrı, “Tamam Rab, sözünü dinleyeceğim” der.
Sözünü ettiğim öğrenci uyanış toplantılarında sıkça söylenen bir ezginin sözleri geliyor aklıma.
Benden vazgeçme iyi Kurtarıcım,
Alçakgönüllü yakarışını duy;
Başkalarını çağırırken ey Rabbim
Beni duymazdan gelme.
Luka 18:38 ‘de İsa’nın önünden geçen kör dilenciyi düşünüyorum. “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” diye bağırdı.” Gururlu, kırılmış insanlar öyle dua etmezler. Merhamete ihtiyaçları olduğunu görmezler.
Zengin, iyi şeylerle dolum dolum taşan, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insanlar, genellikle merhamet için yakarmazlar. Ancak çarmıha gerilen İsa’yla ve Kutsal Tanrı’yla yüzyüze gelenler “ merhamet!” diye feryad ederler. İşte bu ruhta ve gerçekte yoksulluk çekenlerin ve büyük ihtiyaçlarının farkında olanların yakarışıdır.
Kardeşlerim, İsa’nın yolu buradan geçiyor bugün, ve bizimle buluşmak istiyor. Bizi ziyaret etmek istiyor. Ruhu’nu bizden taşırmak istiyor. Bunu yapabilir ve yapacaktır da. Tabii eğer benliklerince ele geçirilmiş, alçakgönüllü , pişman, kırık kalpler bulabilirse. O sizi kendisiyle doldurmak istiyor.
Kırılmışsak, onarılabilir,
İtirafımızla şifa alabiliriz.
Tövbe edersek, kurtulur canımız.
Sevinç günışığı gibi gelir.
Sevinç günışığı gibi gelir,
Parlak ve berrak
Çıkış: Leslie: Bugünün programı kırıklık ve tevazu hakkındaki serimizi sonladırdı. Tanrı sizinle konuştuysa bize ulaşın ve anlatın. Tanrı sizi bereketlesin.
*Yalnızca podcast sezonunun yayını sırasında sunulan teklifler.