Bu Kemikler Canlanabilir Mi
Giriş: Leslie: Çiftçi sadece bir avuç tohum alıp toprağa serperek bundan çok iyi bir sonuç çıkacağını bekleyemez. Toprağı hazırlamalı, iyice bellemeli, katılaşmış yerlerini inceltmeli ve sonra onu elemelidir. Aynı şey kalbiniz için de geçerlidir. Ruhsal uyanış beklentisi içindeyseniz katılaşmış yerleri inceltmelisiniz.
Dirilişi biz gerçekleştiremeyiz. Dirilişi getiremeyiz. Ama bir önceki jenerasyondan bir Kutsal Kitap öğretmeninin dediği gibi, ‘’Tanrı, kendi halkı için tekrar rüzgar çıkarana kadar biz yelkenlilerimizi hazır tutup bekleyebiliriz.’’
Diriliş için Rab’bi arama yolunda yüreklerimizi hazırlama sürecine devam ederken, Tanrı’nın Sözü’nden bir paragrafa dikkatinizi çekmek istiyorum. Bence bu paragraf Tanrı gelip kendi halkını dirilişte tekrar karşıladığında ne olacağını çok iyi anlatıyor.
Kutsal Kitaplarınız yanınızdaysa lütfen Eski Antlaşmadan Hezekiel kitabını açalım. Hezekiel 37. Bölüm, 1. Ve 2. Ayeti okuyacağız.
‘’Rab’bin eli üzerimdeydi, Ruh’uyla beni dışarı çıkardı, kemiklerle dolu bir ovanın ortasına koydu. Beni onların arasında her yöne dolaştırdı. Ovada her yere yayılmış, tamamen kurumuş pek çok kemik vardı.’’
Hezekiel, Tanrı’nın bir …
Giriş: Leslie: Çiftçi sadece bir avuç tohum alıp toprağa serperek bundan çok iyi bir sonuç çıkacağını bekleyemez. Toprağı hazırlamalı, iyice bellemeli, katılaşmış yerlerini inceltmeli ve sonra onu elemelidir. Aynı şey kalbiniz için de geçerlidir. Ruhsal uyanış beklentisi içindeyseniz katılaşmış yerleri inceltmelisiniz.
Dirilişi biz gerçekleştiremeyiz. Dirilişi getiremeyiz. Ama bir önceki jenerasyondan bir Kutsal Kitap öğretmeninin dediği gibi, ‘’Tanrı, kendi halkı için tekrar rüzgar çıkarana kadar biz yelkenlilerimizi hazır tutup bekleyebiliriz.’’
Diriliş için Rab’bi arama yolunda yüreklerimizi hazırlama sürecine devam ederken, Tanrı’nın Sözü’nden bir paragrafa dikkatinizi çekmek istiyorum. Bence bu paragraf Tanrı gelip kendi halkını dirilişte tekrar karşıladığında ne olacağını çok iyi anlatıyor.
Kutsal Kitaplarınız yanınızdaysa lütfen Eski Antlaşmadan Hezekiel kitabını açalım. Hezekiel 37. Bölüm, 1. Ve 2. Ayeti okuyacağız.
‘’Rab’bin eli üzerimdeydi, Ruh’uyla beni dışarı çıkardı, kemiklerle dolu bir ovanın ortasına koydu. Beni onların arasında her yöne dolaştırdı. Ovada her yere yayılmış, tamamen kurumuş pek çok kemik vardı.’’
Hezekiel, Tanrı’nın bir peygamberi ve bu paragrafta Kutsal Ruh tarafından yönlendiriliyor. Kemiklerle dolu bir ovayla ilgili bir görüm görüyor.
Kemik denince aklınıza ne geliyor? Ölüm. Burası bir mezar. Burası bir mezarlık ama kemikler toprağın altında değil, üstündeler. Tüm yeri kaplamışlar.
Mezarlıkta hayat yoktur. Perişan bir yerdir. Umudun bulunmadığı bir yerdir. Kemiklerin her yere yayıldığı bu ovada hiçbir yaşam umudu yok.
Bu paragraftan anladığımız ilk şey, Tanrı İsrail halkından bahsediyor. Tanrı bir gün İsrail halkını yeniden canlandıracağını vadediyor. Yalnızca yeniden canlandırmaktan değil, aynı zamanda İsrail halkının ruhsal yenilenmesinden de bahsediyor. İlk anladığımız şey bu.
Ama bence bu paragrafın bir mesajı var, hatta bizim için de geçerli olan bir mesaj. Aslında iki aşamalı bir mesaj bu: ilk önce imanlı olmayanlara, sonra İsa Mesih’in kilisesini oluşturan imanlılara.
İmanlı olmayanlar için, yeniden canlanmayla ilgili bir mesaj var. Ölü kemikler tekrar canlanıyor, ruhsal olarak ölü olanlarsa ruhsal hayatta canlanıyor. Kaybolanlar için, Mesih’ten ayrı kalmış olanlar için bunlar gerekli. Tekrar canlanmaları gerek.
Ancak Hezekiel’in kemiklerle dolu bu ovada yaşadıklarıyla ilgili görümünde aynı zamanda imanlılar için dirilişten, kilisenin dirilişinden de bahsediliyor. Tanrı Hezekiel’i alıyor, elini üstüne koyuyor ve ona bu görümü veriyor. Onu kemiklerle dolu bu ovaya getiriyor.
Hezekiel’in bu kemikler hakkında bir şeyler duyması veya uzaktan görmesi yeterli değil. Tanrı onun ovaya gelip kemiklerin arasında yürümesini istiyor.
Hezekiel kemikleri bir dağın tepesinden görmedi. Kemiklerle dolu olan bu ovanın içine girdi. Birçok kemik vardı ve hepsi çok kuruydu. Tüm yeri kaplamışlardı.
Tanrı’ya bağlı olan Hezekiel, Tanrı tarafından kemiklerin arasında yaşaması için yönlendirildi. Bu bana bizim şu anki hayatımızı hatırlatıyor. Birçok kuru kemiklerin arasında yaşıyoruz, ülkemizde ve dünyada.
Kemiklerle dolu bir ovada yaşamak o kadar da eğlenceli bir şey değil aslında. Kemiklere o kadar yakın olmak, komşunuzun, aileden birisinin veya bir kilise üyesinin kuru kemiklerden oluşması pek komik değil. Yaşayan, bizimle aynı inanca sahip ve ruhsal olarak canlı olan kişilerle yaşamak isteriz.
Ruhsal olarak canlı olan Tanrı’ya iman eden kişilerin oluşturduğu paydaşlığı çok seviyorum. Ruhsal şeylere karşı hiçbir ilgili olmayanlarla zaman geçirmek çok daha yorucu oluyor.
Ancak Tanrı bizi bazen kuru kemiklerle dolu bu ovaya getirip ‘’Bunlara uzaktan bakmanı istemiyorum, bizzat bu ovada olmanı istiyorum ki nasıl bir his olduğunu anla.’’ Diyor.
Tanrı bizi bazen bu kuru kemiklerle dolu ovaya getirip bize neler yapabileceği hakkında görümler veriyor. Gücünün, diriliş gücünün bu kuru kemikleri canlandırmaya yeteceğini gösteriyor.
Tanrı’nın Hezekiel’e bu görümde gösterdiği şeyi sadece Tanrı yapabilir. Herhangi bir insanın asla üstesinden gelemeyeceği bir durum. Tanrı içinse bu görev bir çocuk oyuncağı. Bu kuru ve ölü kemikleri canlandırmak Tanrı’yı zorlayacak bir görev değil kesinlikle. Kemikler ölü. Bu kemiklerde bir gram dahi hayat yok. Ancak Tanrımız, diriliş Tanrısı’dır.
Bu diriliş gücü için şükretmiyor musunuz? Bu paragraf, bizi normalde çaresizliğe sürükleyecek durumlarda umut verir.
Bazılarınız kuru kemiklerle dolu ovaların ortasındasınız. Çaresiz hissediyorsunuz. ‘’Burası ölümle dolu! Benim işyerim, evim hatta belki kilisem… Müjde paylaşılmıyor burada. Mesih yüceltilmiyor. İnsanların ruhsal şeylere hiç ilgisi yok.’’ Diyorsunuz. Bu ovadan çıkmak istiyorsunuz.
Ama size şunu söylemek istiyorum, diriliş Tanrısı’nın neler yapacağını görüp umula dolduğumuz yer de bu kemiklerle dolu ovadır. Tanrı’nın istediğinde sizi alıp kuru kemiklerle dolu olan bu yere getirmesine izin verin ki size neler yapabileceğini göstersin. Böylelikle o kuru kemiklerle Tanrı’nın size hatırlatmak istediği kişileri düşünüp onlara karşı bir göreviniz olduğunu hissedin.
Çıkış Leslie: O halde sonuç nedir? Uyanış için Rab’bi ararken, O’na yakarırken, nereye varıyoruz? Sonuç Tanrı’nın yüceltilmesidir. “Benim RAb olduğumu bileceksiniz” Sadece siz bilmeyeceksiniz, başkaları da bilecek. İşte hedef, bütün dünyanın O’nun Tanrı olduğunu bilmesidir.
Giriş: Leslie: Çiftçi sadece bir avuç tohum alıp toprağa serperek bundan çok iyi bir sonuç çıkacağını bekleyemez. Toprağı hazırlamalı, iyice bellemeli, katılaşmış yerlerini inceltmeli ve sonra onu elemelidir. Aynı şey kalbiniz için de geçerlidir. Ruhsal uyanış beklentisi içindeyseniz katılaşmış yerleri inceltmelisiniz.
Hezekiel 37. Bölüm 3. Ayetten başlayacağız. Tanrı Hezekiel’e şöyle dedi: ‘’İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi?’’ diye sordu. Bu sabah bu paragrafa tekrar baktım. Hezekiel 37. Bölümün ilk 14 ayetinde, canlanmak kelimesi 6 kez tekrarlanıyor: ‘’Canlan. Canlan. Canlan.’’
Kemikler hakkında bir hikaye görüyorsunuz ve ‘’Bu ölümle ilgili bir hikaye’’ diyorsunuz. Ama aslında ölümle ilgili değil. Bu hikaye hayatla ilgili bir hikaye, çünkü orada Tanrı var. Hikayenin konusu hayat. Tanrı bu kemikleri canlandırmak istiyor, ruhsal bir hayat vermek istiyor.
Tanrı Hezekiel’e ‘’İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi?’’ diye sordu. Bir insan olarak cevabımız ‘’İmkansız! Kesinlikle canlanamaz!’’ olurdu. Elinize bir kemik alıp düşünürdük, bu kemik gerçekten canlanabilir mi? Kesinlikle imkansız.
Ama 4. Ayette Hezekiel çok akıllıca cevap verdi: ‘’Sen bilirsin, ey Egemen Rab.’’ Sen bilirsin. Ne demek istedi bunu derken? ‘’Rab, sen de bilirsin ki bu kemikler canlanamaz’’ demek istiyordu. Veya ‘’Rab, bu kuru kemiklerle ne yapılacağını yalnızca sen bilirsin’’ demek istiyordu.
Yine de Tanrı’ya dönüp ‘’Bu kemikler canlanamaz, Rab’’ demektense ‘’Sen bilirsin, Rab’’ demeyi tercih etti.
Kuru kemiklerle dolu bir ovanın tam ortasında verilecek en iyi cevap bu değil mi sizce de? Sen bilirsin, Rab. Ne yapabileceğini Sen biliyorsun. Burada ne olduğunu Sen biliyorsun. İmkansız olanı Sen biliyorsun. Ne yapabileceğini Sen biliyorsun.
Kilise canlanır mı? Sen bilirsin, Rab. Ailem ruhsal hayata ve diriliğe ulaşabilir mi? Sen bilirsin, Rab. Hayatımdaki kuru kemikler canlanıp hayatla dolabilir mi? Ruhsal diriliğini hayatımda görebilir miyim? Sen bilirsin, Rab.
Sonra Tanrı Hezekiel’e öyle bir şey söylüyor ki, eğer bunu söyleyen Tanrı olmasa bize çok komik gelirdi. Dördüncü ayette Tanrı Hezekiel’e şöyle diyor: ‘’Bu kemikler üzerine peygamberlik et, onlara de ki ‘’Kuru kemikler, Rab’bin sözünü dinleyin!’’
İlk başta bu sözler pek mantıklı gelmiyor olabilir. Hezekiel kemiklere seslenecek ve onlara ‘’Rab’bin sözünü dinleyin!’’ diyecek.
Kuru kemikler hiçbir şey duyamaz. Bu yüzden kuru kemiklere seslenmek çok mantıklı değil ve Tanrı olağanüstü bir şekilde onları hareket ettirip onlara hayat vermediği sürece, bu kuru kemikler Hezekiel’in sözlerine hiçbir tepki vermeyecek.
Ama aslında bizim görevimiz kemikleri canlandırmak değil. Bu bizim yapacağımız şey değil. Bizim görevimiz Rab’bin Sözü’nü duyurmak.
Rab’bin Sözü’nü dinleyin. Çocuklarınızı ruhsal bir hayatları olsun diye zorlayamazsınız ama onlarla Tanrı’nın Sözü’nü paylaşabilirsiniz.
Bu paragrafta aynı zamanda diriliş sürecinde Tanrı’nın Sözü’nün duyurulmasının nasıl önemli bir rol oynadığı göze çarpıyor.
Kuru kemiklere seslenmenin önemi nedir ki? Size karşılık veremezler. Onlarda hayat yoktur. Ama Tanrı ‘’Sen yine de seslen. Onlara seslen ve onları canlandırma kısmını ben halledeceğim’’ dedi.
Eğer sizinle Tanrı’nın Sözü’nü paylaşan bir pastörünüz varsa Tanrı’ya o insan için şükredin ve dua edin. İnsanlar bazen dinlemiyor veya karşılık vermiyor olsa bile vaaz vermeye devam etsin diye Tanrı’nın ona cesaret, iman, bereket ve bağlılık vermesi için dua edin.
Hezekiel’in bu kemiklere seslenmesi ve ‘’Kuru kemikler, Rab’bin sözünü dinleyin.’’ Demesi gerekiyor. Kemiklere söylemesi gereken şey işte şu: 5. Ayet, ‘’Egemen Rab bu kemiklere şöyle diyor: İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız.’’
Bu ayetin İngilizce versiyonunda ‘’breath’’ yani nefes,üflemek anlamına gelen bir kelime kullanılıyor. Üflemek. Kutsal Kitap’ta diğer bölümlerinde bu kelimenin Ruh olarak tercüme edildiğini görüyoruz. İbranicede kullanılan kelime ruach, Tanrı’nın nefesi, Tanrı’nın ruhu anlamına geliyor. Aklıma Yaratılış ikinci bölüm geliyor. ‘’Rab Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi [ruach]. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.’’ (7. Ayet)
Adem sadece fiziksel bir varlıktı, sadece bir kabuktu. Ama Tanrı yaşam soluğunu Adem’in burnuna üfledikten sonra Adem kendi kendine nefes alıp vermeye başladı. Canlanmıştı.
Yaşam nereden gelir? Fiziksel hayat? Ruhsal hayat? Hepsi bizim boş, cansız bedenlerimize, ölü ruhlarımıza yaşam soluğunu üfleyen Tanrı’dan gelir. Tanrı bizi canlandırır.
Bu kemiklere söylenen şey ‘’İşte, yaşam soluğu [ruach, Tanrı’nın nefesi, Tanrı’nın ruhu] bedeninize girecek ve canlanacaksınız.’’ Dirilişim güzel bir portresi bu aslında. Kilisede bunu hatırlamamız gerek! Tanrı’nın nefesine ihtiyacımız var. Tanrı’nın bizim cansız bedenlerimizin üstüne gelip yaşam soluğunu üflemesi gerek ki canlanalım.
Altıncı ayete bakalım: ‘’Size kaslar verecek, üzerinizde et oluşturacağım, sizi deriyle kaplayacağım. İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız. O zaman benim Rab olduğumu anlayacaksınız.’’
Kuru kemiklerle dolu bir ovada böyle bir mesajı iletmek için güçlü bir iman gerekir. Kuru kemiklerle dolu ovanın tam ortasındasınız ve ‘’Kuru kemikler, içinize ruh koyacağım ve canlanacaksınız’’ demek kolay değil. Çünkü eğer Tanrı gerçekten bunu yapmazsa, kuru kemiklerle dolu bir ovanın ortasında söyledikleriniz biraz gülünç olacak.
Herkes arkanızdan ‘’Ne yapıyor o? Kuru kemiklerle Tanrı’nın sözünü paylaşıyor. Ama hiçbir şey olmuyor.’’ Diyecek.
Tanrı duyup olaya el atana kadar hiçbir şey olmayacak. Bizim işimiz insanları canlandırmak değil. Bu Tanrı’nın yapacağı bir şey. Ama Tanrı bizim imanımızı göstermemizi istiyor. Yaşadığınız, çalıştığınız, misyonerlik hizmetini yürüttüğünüz yerlerde hatta belki evinizde kuru kemiklere seslenip, Tanrı’nın bu kuru kemikleri canlandıracağına inandığınızı göstermenizi istiyor.
Hezekiel’in kuru kemiklere seslenişinden asıl işi Hezekiel’in veya kuru kemiklerin yapmadığını görüyoruz. Kendi kendilerine canlanamazlar. Bunu yalnızca Tanrı yapar. Tanrı’nın nefesi, Tanrı’nın ruhu yapar. Bu yüzden Tanrı ‘’Size kaslar verecek, üzerinizde et oluşturacağım… içinize ruh koyacağım.’’ Diyor.
Giriş: Leslie: Çiftçi sadece bir avuç tohum alıp toprağa serperek bundan çok iyi bir sonuç çıkacağını bekleyemez. Toprağı hazırlamalı, iyice bellemeli, katılaşmış yerlerini inceltmeli ve sonra onu elemelidir. Aynı şey kalbiniz için de geçerlidir. Ruhsal uyanış beklentisi içindeyseniz katılaşmış yerleri inceltmelisiniz.
Hezekiel 37. Bölüm 9. Ayette Tanrı Hezekiel’e “Rüzgara [ruach, rüzgar, ruh] peygamberlik et, insanoğlu, peygamberlik et ve de ki, ‘Egemen rab şöyle diyor: Ey rüzgar, gel dört yandan es. Bu öldürülmüşlerin üzerine üfle ki canlansınlar!’
Hezekiel kemiklere peygamberlik etmesi için çağrılmıştı. Söz’ün bildirilmesinin resmedilişiydi. Daha sonra Hezekiel rüzgara peygamberlik etmesi için çağrılmıştı: dua. Kemiklerle konuş, Rab’le konuş. Söz’ü bildir, dua et. Kemiklere peygamberlik et. Rüzgara peygamberlik et. Tanrı’yla konuş.
Tüm gün boyunca Tanrı’nın Sözü hakkında vaaz verip Söz’ü paylaşabiliriz ama biz dua edip Tanrı’ya yalvarana kadar ve Tanrı dualarımızı işitip kuru kemiklere yaşam soluğunu üfleyene kadar hiçbir değişiklik olmayacaktır. Yaşam olmayacaktır. Biz Tanrı’yı ararken dirilişin gerçekleşmesi konusunda tamamen Kutsal Ruh’a güveniriz.
Hezekiel bu kuru kemiklere peygamberlik etti. Daha sonrasında dua etti ve Tanrı’nın Ruhu’nun işleri için Tanrı’ya yalvardı.
Rab’bi birlikte aradığımız bu zamanda, Tanrı’ya yalvarmamız gerekir. Ben sizinle Söz’ü paylaşırken, hep birlikte Rab’be ve Kutsal Ruh’a yalvarmamız gerekir. Dua etmezsek ne kişisel ne de topluluk içinde diriliş olur. Bunu yalnızca Kutsal Ruh yapabilir.
- ayette şöyle diyor: “Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Onların içine soluk [ruach] girince canlanıp ayağa kalktılar.” Mezarlıkta yaşam var. Kuru kemiklerle dolu yerde yaşam var.
“Çok, çok büyük bir kalabalık oluşturuyorlardı. Sonra bana, “İnsanoğlu, bu kemikler bütün İsrail halkını temsil ediyor” dedi, “Onlar, ‘Kemiklerimiz kurudu, umudumuz yok oldu, bittik’ diyorlar.” (10-11. Ayet)
İnsanlar böyle çaresiz hissediyorlardı, İsrail halkı perişan, yaşamdan yoksun, Kutsal Ruh’tan yoksundu. Günümüzde de birçok kilise bu durumda. Bazen etrafımıza bakıyoruz ve “Asla olmayacak! Büyük bir diriliş asla olmayacak burada!” diyoruz.
Ama bu ayetlerin bize anlatmak istediği şey bu değil. Bu ayetlerin bize anlatmak istediği şey “Rab, Sen ne yapmak istediğini bilirsin, yapmak istediklerin de başka kimsenin gücünün yetmeyeceği şeylerdir.”
- ayette “Be yüzden peygamberlik et ve onlara de ki, ‘Egemen Rab şöyle diyor: Ey halkım, mezarlarınızı açıp sizi oradan çıkaracak, İsrail ülkesine geri getireceğim.” Diyor.
Bu sadece Tanrı’nın yapabileceği bir şey. Hiçbirimiz cenazelere mezarlıkların açılıp cansız bedenlerin dışarı çıktığını görmeyi beklemeyiz. Cansız bedenlere hayat veren Tanrı’dır.
Ve Tanrı şöyle diyor: “Ben de zaten bunu yapmak istiyorum. Dünyanın sonu geldiğinde değil, bugün bile cansız bedenleri, imanlıları, insanları ve kiliseleri dirilteceğim. Mezarları açıp, halkımı mezarlarından çıkaracağım.”
- ve 14. Ayetlere bakalım: “Mezarlarınızı açıp sizi çıkardığım zaman benim Rab olduğumu anlayacaksınız, ey halkım. Ruhumu [ruach, nefes, yaşam] içinize koyacağım, canlanacaksınız.”
Diriliş işte budur. Bizi koma halinden, cansız halimizden uyandırır. Diriliş zamanı geldiğinde ruhsal hayatı olmayan insanlar bile tekrar doğacak, yeniden hayat bulacaklar. Ruhsal hayatı olup buna uygun yaşamayanlar da tekrar hayat bulacaklar.
Canlanacaksınız. “Sizi kendi ülkenize yerleştireceğim. O zaman, bunu söyleyenin ve yapanın ben Rab olduğumu anlayacaksınız.” Böyle diyor Rab.” (14. Ayet)
O zaman sonuç nedir? Diriliş için Rab’bi aradığımızda, O’na yalvardığımızda sonuç ne oluyor? Sonuç, O’nun yüceltilmesi. “Benim Rab olduğumu anlayacaksınız.” Yalnızca siz değil, başkaları da anlayacak. Amaç budur, dünyadaki herkesin Rab’bin kim olduğunu anlaması.
Tanrı ruach’ı, nefesi, yaşamı kullandığında, O’nun gücüne, görkemine ve yüceliğine güveniriz.
Günümüzde kiliselerimizdeki ve hayatlarımızdaki ‘cansızlık’, dünyadaki yanlış dinler ve inançlardan kaynaklanmıyor. Kiliselerdeki kuru kemiklerden kaynaklanıyor. Dünyamızın sorunu bu. Bu yüzden müjde güçlü ve canlı bir şekilde tüm dünyada yayılmıyor. Birçok kilise kuru kemiklerle dolu olduğu için müjde inandırıcı gelmiyor insanlara.
Çoğu imanlının Tanrı’nın kim olduğu hakkında hiçbir fikri yok. O’nun hakkında birçok şey biliyoruz ama bu kuru kemiklerin içinde gezinen Kutsal Ruh’un gerçek ve canlı gücü nedir bilmiyoruz.
1900’lerde yazılan çok sevdiğim bir ilahi var: “Ey yaşam soluğu, gel aramızda hızla yayıl, kiliseni sağladığın yaşam ve güçle canlandır.”
Siz de böyle dua ediyor musunuz? Başkalarıyla dua etmek, Rab’bi aramak ve O’na yalvarmak için bir araya geliyoruz. O zaman şimdi yüreklerimiz bir olsun, hep beraber dua edelim.
Yüce Rab, senin isminle dua ediyoruz. Yaşam soluğu, hayatlarımıza uğra. Kutsal Ruh, aramıza gel. Bu kuru kemikleri değiştir. Bizleri yaşamla doldur. Yaşam soluğunu üfle, yeni bir yaşamla doldur bizleri. Tanrı olduğunu yalnızca biz değil, etrafımızdaki insanlar, hatta uluslar anlasın. Yüce ismin için, Yüce krallığın için yap bunu, Rab. Dünyada müjden etkili bir şekilde yayılsın ve kuru kemikler hayat bulsun. Yüreğimizde çalıştığın için sana şükrediyoruz ve teşekkür ediyoruz, Kutsal Ruh. İsa’nın adıyla, Âmin.
Çıkış Leslie: O halde sonuç nedir? Uyanış için Rab’bi ararken, O’na yakarırken, nereye varıyoruz? Sonuç Tanrı’nın yüceltilmesidir. “Benim RAb olduğumu bileceksiniz” Sadece siz bilmeyeceksiniz, başkaları da bilecek. İşte hedef, bütün dünyanın O’nun Tanrı olduğunu bilmesidir. Gelecek programda kendimize bir “gurur testi” yaparken sizin de aramızda olmanızı bekliyoruz.
*Yalnızca podcast sezonunun yayını sırasında sunulan teklifler.