Sır Saklamak Yok
Giriş: Leslie: Kişisel uyanışa doğru bir yolculuktayız. Tevazu ve uyanış arasında bir bağ olduğunu duyduk. Hatta dürüstlüğün ne kadar önemli olduğunu da konuşmaya başladık. Gelecek birkaç programda neden sükutun her zaman altın olmadığını keşfedin. Hadi, dürüstlüğün uyanışın nasıl önemli bir parçası olduğu hakkında daha fazlasını öğrenelim.
Eşinden sakladığın ve asla öğrenmeyeceğini düşündüğün şey, ailenden sakladıkların, patronuna karşı işlediğin günah, çaldığın zaman veya para, 15 sene önce yaptığın ve çok küçük olduğunu düşündüğün ama vicdanını parçalayan yanlış, bütün bunları ışığa getirmezsen ve tövbe etmezsen, elbette ki bunlar bir gün ortaya çıkacaktır.
Küçükken bunu hiç yaptınız mı bilmiyorum ama ben çok belirgin bir şekilde oyunlar oynadığımı hatırlıyorum. En sevdiğim iki oyun “okula gitme” ve “kilisecilik” idi. Tabii ki öğretmen veya vaiz olmak isterdim. Kontrolcü bir çocuktum ve bazı alışkanlıklar kolayca yok olmaz. (haha) Yedi çocuğun en büyüğüyüm ve doğal olarak evde hazır bir sınıfımız veya cemaatimiz vardı.
Büyüdükçe bir sürü yetişkinin hala …
Giriş: Leslie: Kişisel uyanışa doğru bir yolculuktayız. Tevazu ve uyanış arasında bir bağ olduğunu duyduk. Hatta dürüstlüğün ne kadar önemli olduğunu da konuşmaya başladık. Gelecek birkaç programda neden sükutun her zaman altın olmadığını keşfedin. Hadi, dürüstlüğün uyanışın nasıl önemli bir parçası olduğu hakkında daha fazlasını öğrenelim.
Eşinden sakladığın ve asla öğrenmeyeceğini düşündüğün şey, ailenden sakladıkların, patronuna karşı işlediğin günah, çaldığın zaman veya para, 15 sene önce yaptığın ve çok küçük olduğunu düşündüğün ama vicdanını parçalayan yanlış, bütün bunları ışığa getirmezsen ve tövbe etmezsen, elbette ki bunlar bir gün ortaya çıkacaktır.
Küçükken bunu hiç yaptınız mı bilmiyorum ama ben çok belirgin bir şekilde oyunlar oynadığımı hatırlıyorum. En sevdiğim iki oyun “okula gitme” ve “kilisecilik” idi. Tabii ki öğretmen veya vaiz olmak isterdim. Kontrolcü bir çocuktum ve bazı alışkanlıklar kolayca yok olmaz. (haha) Yedi çocuğun en büyüğüyüm ve doğal olarak evde hazır bir sınıfımız veya cemaatimiz vardı.
Büyüdükçe bir sürü yetişkinin hala bu tip oyunlar oynadığını fark etmeye başladım. En çok oynadıklarımızdan bir tanesi “hadi Hristiyan olalım”. Kilisecilik oynayalım. Hristiyancılık oynayalım. Fark ettim ki küçükken yaptığımız rol oyunları biz büyüdükçe sadece farklı şekiller alıyorlar.
O’nu arama ve Tanrı’dan yüreklerimizi uyandırmasını isteme yolunda devam ederken kişisel uyanışın hazzını tecrübe etmek istiyoruz. Burada bazı temel yapı taşlarından, ana ilkelerden bahsedeceğiz.
Geçen hafta bunlardan ilkinin alçakgönüllülük ilkesi olduğunu konuşmuştuk. Kendi burnunu sürtmezsen Tanrı’ya asla yaklaşamazsın. Tanrı gururlu olanları kendinden uzak tutar. Onlara karşı çıkar. Ama alçakgönüllüleri kendine yaklaştırır.
Yüreğimizde bir uyanış tecrübe etmek istiyorsak bir başka temel prensip var, dürüstlük prensibi ve bu hafta bundan bahsedeceğiz. Dürüstlük. Yüreğimizin gerçek durumu hakkında Tanrı’nın ve başkalarının karşısında şeffaf, açık ve dürüst olmak- mış gibi davranmamak, rol yapmamak, gerçek olmak.
Şimdi sizden Kutsal Kitaplarınızın Mezmurlar bölümünü açmanızı isteyeceğim. Mezmurlarda Tanrı’nın karşısında açık ve dürüst olmanın önemi hakkında birkaç metin üzerinde durmamızı istiyorum. Tanrı ile tanışacaksak, maskelerden kurtulmamız, rol yapmayı bırakmamız ve gerçeğe dönmemiz gerekiyor.
İlk olarak Mezmurlar 15. bölüm. 15. bölüm 1. ve 2. ayetler. Bu Davut’un bir mezmuru. Rabbe yaklaşmaktan söz ediyor. “Ya RAB, çadırına kim konuk olabilir? Kutsal dağında kim oturabilir? Kusursuz yaşam süren, adil davranan, yürekten gerçeği söyleyen.” diyor.
Davut’un cümleyi sadece “gerçeği söyleyen” diye bitirmemesi ilginç çünkü gerçeği söylemek üzerine düşününce tamamen dışarıya yönelik bir eylemi düşünüyoruz. Ama Davut hayır, öyle değil, gerçeği söylemek bundan fazlası diyor. Bu iletişimin başladığı yer ve o da yürek. Tanrı yüreğinde gerçeği konuşanın kendisine yaklaşmasına, kutsal dağında oturmasına izin verir. O rol yapmıyor. O gerçek.
Birkaç sayfa çevirip 24. mezmura gelince aynı ilkenin 3. ayette karşımıza çıktığını göreceksiniz. “RAB’bin dağına kim çıkabilir, kutsal yerinde kim durabilir? Elleri pak, yüreği temiz olan, gönlünü putlara kaptırmayan, yalan yere ant içmeyen. RAB kutsar böylesini, kurtarıcısı Tanrı aklar.”
Kutsal olan, elleri pak, yüreği temiz olan ve yine ruhunu putlara kaptırmayan, yalan yere ant içmeyen insan. Bu insan bir türlü konuşup başka türlü yaşamıyor.
- Mezmuru açınca aynı prensibi tekrar görüyoruz. Davut’un Bathsheba ve kocasına karşı işlediği ahlaksızlık ve cinayet günahlarını hatırlıyorsunuzdur. Bu Davut’un günahlarını örtmesinden sonra günahlarının açığa çıkarılması için Tanrı’nın onu geçirdiği süreci ifade etmek adına daha sonra yazdığı mezmurlardan biridir.
- mezmur 1. ayette şöyle söylüyor, “Ne mutlu isyanı bağışlanan, günahı örtülen insana!” O günahı kim örtecek? Bu metinde göreceğiz, eğer günahı örtersek, bereket alamayız. Ama günahımızı ışığa getirirsek, Tanrı onun üstünü örtecektir. Tanrı’nın günahımı örtmesiyle benim örtmemin arasında bir fark var.
Bu hafta konuşacağımız konu günahımızı örtmeye çalışmakla birlikte gelen problemler ve tehlikeler. Tanrı’ya karşı ve yeri geldikçe başkalarına karşı başarısızlıklarımız ve yanlışlarımız hakkında açık ve dürüst olmamız gerektiğini ve bunu yaparsak Tanrı’nın günahlarımızı örteceğini göreceğiz.
Davut günahları Tanrı tarafından örtülen kutsanmıştır diyor. Onun aykırılığı affedilmiştir. Silinmiş, örtülmüştür. “Suçu RAB tarafından sayılmayan, Ruhunda hile bulunmayan insana ne mutlu!” Dengesizlik yok. Rol yapmak, -mış gibi davranmak, ikiyüzlülük yok. O insan bereketlenmiştir.
Sonra 3. ayette her zaman bu bereketi almadığından söz ediyor. “Sustuğum sürece yani başkalarına ve Tanrıya günahlarım hakkında doğruyu söylemeyi reddettiğimde kemiklerim eridi, gün boyu inlemekten. Çünkü gece gündüz elin üzerimde ağırlaştı.”
Bu Tanrı’nın suçlamasının bir tasviri. Bu ifadeyi anlamıyorsanız, Tanrı’nın çocuklarından biri olmadığınız anlamına gelebilir çünkü eğer Tanrı’nın çocuğuysanız, zaman zaman Tanrı’nın suçlamasının yükü altında nefes alamamayı yaşamışsınızdır.
“Gece gündüz elin üzerimde ağırlaştı. Dermanım tükendi yaz sıcağında gibi.” 5. ayette ne oldu? “Günahımı açıkladım sana, suçumu gizlemedim.”
Görüyorsunuz işte bu yürekte bir değişimi ifade ediyor. İlk önce sustum diyor. Kimsenin ne yaptığımı bilmesini istemedim. Günahımı örttüm. Bu konuda sessizliğimi sürdürdüm. Ama sonra senin suçlaman bana o kadar ağır geldi ki daha fazla kaldıramadım. Işığa adım attım.
“İtiraf edeceğim. Dürüst olacağım. Sana karşı günahlarımı kabul ediyorum.” Bakın kaç kere görüyoruz bu prensibi. “Suçumu gizlemedim. ‘RAB’be isyanımı itiraf edeceğim’ deyince, günahımı, suçumu bağışladın.”
Giriş: Leslie:Kişisel uyanışa doğru bir yolculuktayız. Tevazu ve uyanış arasında bir bağ olduğunu duyduk. Hatta dürüstlüğün ne kadar önemli olduğunu da konuşmaya başladık. Gelecek birkaç programda neden sükutun her zaman altın olmadığını keşfedin. Hadi, dürüstlüğün uyanışın nasıl önemli bir parçası olduğu hakkında daha fazlasını öğrenelim.
Süleyman’ın Özdeyişleri 28. bölüm 13. ayet bizim için çok önemli. Bu konu için temel ayetimiz diyebiliriz. Süleyman’ın özdeyişleri 28:13: “Günahlarını gizleyen başarılı olmaz, itiraf edip bırakansa merhamet bulur.
Bakın beni kesin bir şeffaflıkla ışığa yürümeye motive eden şey sakladığımız her şeyin eninde sonunda ortaya çıkacağının farkında olmak. Hepsi yargı gününde ortaya çıkacaktır.
Eşinden sakladığın ve asla öğrenmeyeceğini düşündüğün şey, ailenden sakladıkların, patronuna karşı işlediğin günah, çaldığın zaman veya para, 15 sene önce yaptığın ve çok küçük olduğunu düşündüğün ama vicdanını parçalayan yanlış, bütün bunları ışığa getirmezsen ve tövbe etmezsen, elbette ki bunlar bir gün ortaya çıkacaktır.
Kutsal yazılarda bunu devamlı görüyoruz. Luka 12. bölüm 2. ayette, İsa şöyle diyor, “Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur.” Şimdi hayatınızın gizli köşelerini düşünüyorsunuz, geçmişiniz, gündeminiz, internet üzerinden oluşan duygusal ve karmaşık bir bağ, email üzerinden yaşanan bir ilişki. Böyle durumlar Hristiyan kadınlar arasında çok yaygın.
Saklandığını sanıyorsun, üstünü örttüğünü. Eşinin asla fark etmeyeceğini. İsa örtülü olup da açığa çıkarılmayacak hiçbir şey yoktur dedi. Gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yok.
İbraniler’e Mektup 4. bölüm 13. ayet bize karşımızda nasıl bir Tanrı olduğunu anlatıyor. Şöyle yazıyor, “Tanrı’nın görmediği hiçbir yaratık yoktur. Kendisine hesap vereceğimiz Tanrı’nın gözü önünde her şey çıplak ve açıktır.” Hesap vereceğiz. Eğer şu anda son yargı günün ve sonsuzluğun ışığında yaşamayı öğrenmezseniz bu sizin için korkutucu olacaktır.
Şimdiye kadar tarihte gördüğümüz uyanışların, aydınlanmaların en göze çarpan özelliklerinden biri insanların sonsuzluk ve yargı fikirleriyle karşı karşıya gelip boğulmalarıdır. Öyle bir suçluluk duygusu altında ezildiler ki sakladıkları günahlar, çok küçük ve önemsiz gördükleri yanlışlar gözlerinde devleşti.
Tanrı’ya ve gerektiğinde günahı işledikleri insanlara karşı yakararak tövbe etmeye başladılar, “Günah işledim. Olduğumu sandığınız insan değilim. İkiyüzlülük yaptım, sahteydim. Hep olduğumu sandığınız iyi imanlı değilim.” Günahları hakkında Tanrı’nın ve başkalarının karşısında dürüst oldular.
Gerçek uyanışı yaşamak istiyorsanız Tanrı’ya, arkadaşlarınıza ve diğerlerine karşı dürüst olmanız gerekiyor. Günahlarımızı itiraf etmenin sonucunun ağır olabileceğini kabul ediyorum. Işığa geçip dürüst olmak acı verici olabilir. Ama size şunu söylemek istiyorum ki, uzun vadede saklamanın, kandırmanın ve rol yapmanın sonuçları daha ağır olacaktır.
Davut’un günahından tövbe etmek adına yazdığı 51. mezmur 6. ayette, Tanrı’ya, “Madem sen gönülde sadakat istiyorsun, bilgelik öğret bana yüreğimin derinliklerinde.” diyor. Yüreğimizin en saklı, en içindeki yerde.
Şimdi sormak istiyorum size, neyi örtüyorsunuz? Neyi saklıyorsunuz? Kimsenin öğrenmemesini umduğunuz şey nedir? İnsanların günah ölçümlerine bakarsak en büyük, en kötü günah olmayabilir ama hayatınızda Tanrı’ya ve bu günahtan etkilenenlere karşı dürüst olmadıysanız, günahınızı saklıyorsanız, Tanrı’nın sözü refaha ermeyeceğinizi söylüyor. Tanrı bize yüreğimizin en derinindeki gerçeği arzuladığını, onu özlediğini, onu talep ettiğini söylüyor.
İsa’nın öğrencilerinin söyledikleri yalanlar hiçbir zaman yanlarına kalmadı.
İncil’de en az dört farklı durumda Kutsal yazılar İsa’nın öğrencilerinin bütün düşüncelerini bildiğini söylüyor. Düşününce gerçekten de korkutucu bir durum. İsa ne düşündüğümüzü biz kelimelere dökmeden, hatta hiç dökmesek bile, biliyor.
Bazen kilisede otururken notlar alıyorum ve dışarıdan olan biten her şeyi özümsüyormuşum gibi gözüküyor. Halbuki benim aklım belki çok uzaklarda, belki o sırada insanların benim hakkımda ne düşündüğüne ve bununla nasıl başa çıkacağıma odaklanıyorum, bazen yüreğimde yaşadıklarım dışarıdan bakan birine gözükenden çok farklı oluyor.
Ayakta biriyle konuşup gülümserken, sıcak ve tatlı bir sohbetin ortasında içinden bu insanın ne kadar sıkıcı olduğunu ve fazla konuştuğunu geçiriyorsun. “Bu kızdan hiç hoşlanmıyorum.” diyorsun. Ama gülümsüyorsun.
Aklımızdan geçen her şeyi bilen ve bir gün üstünü örttüğümüz her şeyi ışığa getireceğini söyleyen bir Kurtarıcı ile mücadele etmeyi düşünebilir misininiz? Işıkta yürümek ne demek? Bütün düşüncelerimizi bilen O’nun varlığında yaşamak demek.
Mezmurlar 90. bölüm 8. ayet şöyle diyor, “Suçlarımızı önüne, gizli günahlarımızı yüzünün ışığına çıkardın.” Yaptığımız ve yapıyor olduğumuz her şeyi O biliyor.
O’nun ışığı bu dünyada hayal edebileceğimizden çok farklı bir ışık, kimsenin bilmediğini sandığımız, aklımızın en derin kısımlarını, yüreğimizin en uç köşelerini ortaya çıkaran bir ışık. O biliyor. Onları ışığıyla arıyor.
İsa kuyudaki kadına “Git kocanı çağır ve buraya getir.” dedi. Kadın, “Kocam yok.” diye cevap verdi. İsa da, “Biliyorum. Beş kocaya vardın, şimdi birlikte yaşadığın adam kocan değil.” dedi.
İsa o kadına ne diyordu? Tapınanların ruhta ve gerçekte tapınmaları gerektiğinden bahsederek konuşmaya devam etti. “Bana geleceksen, benimle bir ilişkin olacaksa, bana kesin gerçekle gelmeyi kabul etmen gerekiyor.”
Düşüncelerimde Tanrı’nın bilmediği hiçbir şey yok, ama O benim ona karşı O’nun bildikleri hakkında dürüst olmamı istiyor. Bu tevazu sahibi yapan bir şey. Bu ağır bir şey. İşte bu üzerine konuştuğumuz, yaşamamız gereken değişim sürecinin bir parçası, gerçek olmak, dürüst olmak.
Çıkış: Leslie: Bugünün öğretişi dürüstlük hakkındaydı. Sonraki programımıza bu konuyla devam edeceğiz. İsa’nın öğrencileri kendi yalanlarından hiç kaçamadılar. Nancy bunun nedenini açıklayacak. Bize katılmayı unutmayın.
Giriş: Leslie:Kişisel uyanışa doğru bir yolculuktayız. Tevazu ve uyanış arasında bir bağ olduğunu duyduk. Hatta dürüstlüğün ne kadar önemli olduğunu da konuşmaya başladık. Gelecek birkaç programda neden sükutun her zaman altın olmadığını keşfedin. Hadi, dürüstlüğün uyanışın nasıl önemli bir parçası olduğu hakkında daha fazlasını öğrenelim.
Yuhanna 1. bölümü açmanızı istiyorum. Yuhanna’nın müjdesinde ve birinci mektubunda kullanılan bir tasvir var- ışık imgesiyle ilgili. Sevgili öğrenci Yuhanna, 1. mektup 1. bölümde bundan bahsediyor. 5. ayette, “Mesih’ten işittiğimiz ve şimdi size ilettiğimiz bildiri şudur: Tanrı ışıktır, O’nda hiç karanlık yoktur.” diyor.
Işık, karanlığın gizlediği her şeyi açığa çıkarır. Karanlık saklar. Işık ortaya çıkarır. Bir şeyi ışığa getirmek ne demek? Onu ifşa ediyorsun, açığa çıkarıyorsun. Yuhanna “Başlama noktası bu. Tanrı ışıktır. O her şeyi görür. Onda karanlık yoktur. O’nun bilmediği hiçbir şey yok.” diyor.
Önümüzdeki birkaç ayette Yuhanna bir ilerlemeden söz ediyor. Aslında Roy Hession İsa’yı Göreceğiz adlı kitabında bundan bahsediyor. Işıktan uzağa doğru ilerlerken bizi istikrarlı bir şekilde daha da kör eden üç adımdan söz ediyor. İlk önce 6. ayette şöyle söylüyor, “O’nunla paydaşlığımız var deyip de karanlıkta yürürsek, yalan söylemiş, gerçeğe uymamış oluruz.”
Işıktan uzaklaştığımız yolda karşılaştığımız ilk adım şu: Yalan söylüyoruz ve gerçek yaşamıyoruz. Şöyle ki kendimiz hakkında dürüst olmayan bir izlenim dışa vuruyoruz. Yalan söylemiyor olabiliriz ama bir yalanı canlandırıyoruz. Rol yapıyoruz. Maske takıyoruz. Kendimiz hakkındaki gerçekleri saklamak istiyoruz. Gerçeği, gerçekle yaşamıyoruz. Biz bir yalanı yaşıyoruz.
Bazen konuştuklarımızla yalan söylüyoruz ve bazen de söylemediklerimiz yüzünden yalan söylemiş oluyoruz. İnsanları bu şekilde kandırıyoruz. Bu konuda adeta uzmanız. Evde, bizi en iyi tanıyan insanlara yapıyoruz bunu ve kesinlikle kiliseye gidince de yapıyoruz. Ama burada bitmiyor.
Başkalarını kandırıyoruz ama sonra 8. ayette de söylediği gibi, kendimizi kandırdığımız bir noktaya ulaşıyoruz. 8. ayet: “Günahımız yok dersek, kendimizi aldatırız, içimizde gerçek olmaz.” Olan şu, o kadar uzun zaman bir yalanı yaşıyoruz ki kendi yalanımıza inanmaya başlıyoruz. Başkalarını aldatarak başlayıp, sonunda kendimizi kandırmış bulunuyoruz.
“O kadar da kötü bir şey yapmadım aslında. Diğer insanlar gibi kıskanç ve gururlu değilim.” Çoğu imanlı iyi bir yolda ilerlediklerini düşünüyorlar. “Ya, evet, birkaç sıkıntım var ama şu öteki insan kadar kötü değil.” Kendimizi aldatıyoruz ve içimizde gerçeği yaşamıyoruz.
- ayette, “Günah işlemedik dersek…” dediği gibi, gerçeğin üstünü örtünce, günahlarımızı gömünce, gerçekle ortaya çıkmayı reddedip günah işlemediğimizi söyleyince ne yapmış oluyoruz? “O’nu yalancı durumuna düşürmüş oluruz; O’nun sözü içimizde olmaz.”
Başkalarını aldatmanın yanında kendimizi kandırdığımız bir noktaya geliyoruz. İyi olduğumuzu düşünüyoruz çünkü kendimizi başkalarıyla karşılaştırmışız. Tanrı’nın parmağının yüreğimize doğru işaret edip, “Sen bir yalancısın. Aç gözlüsün. Ölümsüz bir kalbin var. Bencilsin. Gururlusun.” dediği bir noktada buluyoruz kendimizi ve cevabımız, “Kim, ben mi?” oluyor.
Ne yapıyoruz biz? “Tanrım, sen bile gerçeği bilmiyorsun.” “Tanrım, sen bir yalancısın.” demiş oluyoruz. Gerçekten böyle söylemeyiz aslında ama özünde söylediğimiz budur. Uyanışı yaşamak için en temel ihtiyacımız gerçeği görmek. Tanrı ile ilgili, kendimizle ilgili, günahlarımız ile ilgili gerçeği Tanrı’nın gördüğü gibi görmek.
Yuhanna 3. bölüm, 20 ve 21. ayetlerde İsa Nikodim’e şöyle söylüyor, “Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz. Ama gerçeği uygulayan kişi yaptıklarını, Tanrı’ya dayanarak yaptığını göstermek için ışığa gelir.”
Buradaki tezatı yakalayabildiniz mi? İki farklı türde insan. İlki kötülük yapan insanlar. Onların özellikleri nedir? Işığa gelmek istemiyorlar. Açığa çıkmak istemiyorlar. Işığa karşı koyuyorlar. Kötülük yapan insanlar, yaptıklarını ortaya çıkaracağı için ışıkta olmak istemiyorlar.
Şimdi buna bakınca kötülük yapanlara zıt olanın iyi işler yapanlar olduğunu düşünebilirsiniz ama ayette yazan bu değil. İlk olarak kötülük yapan insanlardan bahsediyor ve sonra bunun karşıtının gerçeği uygulayanlar olduğunu söylüyor. Gerçek olan ışığa gelir. Gerçekte ve ışıkta yürümek için. İşte budur kötülük yapanın karşıtı.
Tanrı’nın bizden istediği şey sadece daha fazla iyi iş yapmamız değil. O bizim çok daha fazla çaba gösterip, çok daha iyi bir Hristiyan olmamızı beklemiyor. “İyi şeyler yapacağım.” Tanrı, “Hayır, olduğun insan hakkında ve yüreğinin durumu hakkında dürüst olmanı istiyorum.” diyor. O’nun size gösterdiği ilk şeyle başlayın buna. Bu konuyu ışığa getirin. Tanrı’ya anlatın. O’nunla hemfikir olun. Başka birine daha anlatın. Bu tevazu sahibi yapan bir şey.
Kendi gururunuzu ne kadar kırarsanız, ne kadar ışıkta yürürseniz, Tanrı size bir o kadar daha ışık verecektir. “Başka bir şey daha var.” diyorsun. Başka bir şey daha mı var? Evet, ama ışıkta yürümeyi sevmeyi öğrenmelisin çünkü günahlarını itiraf edip, tövbe eden insan merhamete kavuşacaktır.
Işıkta yürüyor musun? Işıkta yaşıyor musun? Tanrı’nın ve başkalarının önünde açık, şeffaf ve dürüst bir hayat mı yaşıyorsun? İsa’nın Nikodim’e söylediği gibi gerçeği uyguluyor musun? Hayatında ışığa getirmek istemeyeceğin bir şey var mı? Açığa çıkmasını istemediğin herhangi bir şey var mı? Eğer öyleyse Tanrı yapmak zorunda kalmadan önce sen bunun üzerini aç. Kendi gururunu kır.
Bazılarınızın yalan söylediğiniz biriyle yüzleşmeniz gerekiyor, bir arkadaşınızla, annenizle ya da babanızla, patronunuzla, iş arkadaşınızla, önderinizle. Saklandınız, -mış gibi davranıp rol yaptınız, Tanrı ve başkalarına karşı hayatınızın bazı noktaları hakkında, bazı tutumlar, davranışlar, olaylar hakkında dürüst olmadınız.
Yüreğinizde ne var bilmiyorum, siz de benim yüreğimi bilmiyorsunuz, ama Tanrı’nın çocuklarıysak, içimizde O’nun Kutsal Ruhu vardır ve o yargılar. Işığı açıyor. “Şimdi bu konularla uğraşmanın zamanı geldi.” diyor. Işıktan kaçmayın. Ona gücenmeyin. Ona karşı çıkmayın. Onu içine doğru koşun çünkü Tanrı orada. Tanrı ışıktır. Tanrı’ya yaklaşmak mı istiyorsunuz? Işığa gelin ve gerçeği uygulayın.
Çıkış: Leslie: Bugünün öğretişi dürüstlük ile ilgiliydi. Tanrı’dan kaçmayın. Sizi kendisine çağırıyor ve sizinle bir ilişki kurmak istiyor. Neden bugün onu aramıyoruz ki?
*Yalnızca podcast sezonunun yayını sırasında sunulan teklifler.