Kuru Şube
11.Kuru Bir Dal 1
Giriş: Leslie Basham: Tanrısal lütfun değerini gerçekten biliyor musunuz? Karşınızda Nancy Leigh DeMoss.
Kendinizin, kaynaklarınızın ve yeteneklerinizin tükendiği o son sınıra ulaşmadan, “Pes ediyorum! Artık bu hayata katlanamıyorum! Başaramadım!
Beceriksizin tekiyim!” diyecek düzeye erişmeden, Tanrı’nın lütfu gözünüze yeterince değerli görünmeyecektir çünkü Tanrı’nın lütfu başarısızlıklarımızda ortaya çıkar. Son birkaç haftadır bizi dinliyorsanız uyanışın nasıl bir süreç olduğu hakkında konuşmaya başladığımızı hatırlayacaksınız. Bu sürecin ilk aşaması biraz zaman ayırmayı gerektirir. Oldukça zor bir aşamadır. Acıtır. Bu aşama, çift sürme yani çapa veya pullukla toprağı işleme aşamasıdır. Tarımsal süreçleri biliyorsanız hatırlarsınız; öncelikle toprağın tohumları kabul edecek duruma getirilmesi gerekir. Son haftalarda alçak gönüllülük, şeffaflık, dürüstlük ve tövbe üzerine de konuşmuştuk. Belki de içinizden “Bu çift sürme işi daha ne kadar sürecek? Biraz mola versek olmaz mı?” diyor, “ Acaba tohumları ekmeye geçebilecek miyiz? ” diye merak ediyorsunuzdur. Evet, aslında bizler bu program süresince çift sürmeye ara veriyoruz çünkü burada …
11.Kuru Bir Dal 1
Giriş: Leslie Basham: Tanrısal lütfun değerini gerçekten biliyor musunuz? Karşınızda Nancy Leigh DeMoss.
Kendinizin, kaynaklarınızın ve yeteneklerinizin tükendiği o son sınıra ulaşmadan, “Pes ediyorum! Artık bu hayata katlanamıyorum! Başaramadım!
Beceriksizin tekiyim!” diyecek düzeye erişmeden, Tanrı’nın lütfu gözünüze yeterince değerli görünmeyecektir çünkü Tanrı’nın lütfu başarısızlıklarımızda ortaya çıkar. Son birkaç haftadır bizi dinliyorsanız uyanışın nasıl bir süreç olduğu hakkında konuşmaya başladığımızı hatırlayacaksınız. Bu sürecin ilk aşaması biraz zaman ayırmayı gerektirir. Oldukça zor bir aşamadır. Acıtır. Bu aşama, çift sürme yani çapa veya pullukla toprağı işleme aşamasıdır. Tarımsal süreçleri biliyorsanız hatırlarsınız; öncelikle toprağın tohumları kabul edecek duruma getirilmesi gerekir. Son haftalarda alçak gönüllülük, şeffaflık, dürüstlük ve tövbe üzerine de konuşmuştuk. Belki de içinizden “Bu çift sürme işi daha ne kadar sürecek? Biraz mola versek olmaz mı?” diyor, “ Acaba tohumları ekmeye geçebilecek miyiz? ” diye merak ediyorsunuzdur. Evet, aslında bizler bu program süresince çift sürmeye ara veriyoruz çünkü burada birlikte bir şeyler hakkında konuştuğumuz süreçte Tanrı’nın bize göstermiş olduğu doğruların peşinden gitmeye hazır hale geliyoruz. Bu doğrular sizin o güne kadar gittiğiniz yolların, o güne kadar benimsediğiniz doğruların tam tersini de işaret ediyor olabilir. Belki de Tanrı’nın sizi kendinizle, günahlarınızla ve gururunuzla yüzleştirmesinden bıktınız. Ne kadar günahkar olduğunuzu gördünüz ve sonunda “Ben beş para etmez biriyim” noktasına geldiniz. Hatta, işin aslı pes etmeye karar verdiniz. “Nasılsa hiçbir zaman başaramayacağım. Tanrı benim için hiçbir şey yapamaz. Ben bu uyanışı asla yaşayamadım. Hristiyan hayatı yaşamayı beceremiyorum!” diye düşünüyorsunuz. Eğer bu seviyeye geldiyseniz, o zaman “Bu harika!” demektir. Demek ki artk yaşadığınız başarısızlıkları konuşabiliriz. Programın bundan sonraki bölümü Hristiyan hayatı yaşayamayanları ilgilendiriyor. Bu kişilerin kimler olduğu konusunda size bir ipucu vereyim; istisnasız hepimiz! Aramızda Tanrı’nın lütfuna ihtiyacı olmayan hiç kimse yok! Kendinizin, kaynaklarınızın ve yeteneklerinizin tükendiği o son sınıra ulaşmadan, “Pes ediyorum! Artık bu hayata katlanamıyorum! Başaramadım! Beceriksizin tekiyim!” diyecek düzeye erişmeden, Tanrı’nın lütfu gözünüze yeterince değerli görünmeyecektir çünkü Tanrı’nın lütfu başarısızlıklarımızda ortaya çıkar. Bu program dizisinde Tanrı’nın lütfunu konuşmak için bu kadar beklememizin nedeni işte buydu. Tanrı’nın önünde gururumuzu ayaklar altına almaya ve alçak gönüllü olmaya ne kadar ihtiyacımız olduğundan, ürettiğimiz bahanelerden, üzerini örtmeye çalıştığımız ama aslında tövbe etmemizi gerektiren şeylerden bahsettik. Şimdi tüm bunları masaya yatırmak ve Tanrı’nın lütfuna odaklanmak istiyoruz. Yeni Ahit’te tam 123 kez “Tanrı’nın lütfundan” söz ediliyor. Pavlus, mektuplarının tamamına “Rabbimiz İsa Mesih’ten sizlere lütuf ve esenlik olsun” diye başlar.
Bununla birlikte, zaten Kurtarıcımız İsa Mesih dışında hiç kimsenin aracılığıyla lütfa erişmemiz mümkün değildir. Bir insanın Tanrı’nın lütfundan bağımsız olarak yaşaması da söz konusu değildir. Yaşayamazsınız, bu kadar net. Tanrı’nın lütfundan bağımsız olarak yaşayamazsınız. Kişinin Tanrıyla kuracağı her türlü ilişkinin temelinde, sadece ve yalnızca Tanrı’nın lütfu vardır. Bu hafta bu konu üzerinde duracağız. Konuşmamızın bazı bölümlerinde de Tanrı’yla ilişki kurmamızı sağlayan çok yönlü Tanrısal lütuflara odaklanacağız.Tanrı’dan başka nihayi lütuf kaynağı yoktur. Bu zaten bilinen bir şey ama ben yine de bir kez daha değinmeden edemedim. O, gerçek lütfun tek kaynağıdır. Lütuf, Tanrısal bir armağandır. Tanrı, lütfunu daima, daima, daima bizlere bir armağan olarak verecektir. 84. Mezmur 11a’da “Tanrı lütuf ve yücelik sağlar” deniyor. 1. Petrus 5:10’da ise Tanrı’dan “büyük lütfun kaynağı” olarak söz ediliyor. Lütfa ihtiyaç duyduğunuzda nereye ve kime başvuracağınızı biliyorsunuz. Lütuf, O’nun uzmanlık alanıdır. Efesliler 2:8’de bize lütfun Tanrı’nın armağanı olduğu söyleniyor. Tanrı’nın bize sunduğu lütuf, eksiksizdir. Size Yeni Ahit’te yer alan mektupların Tanrı’nın lütfunu anlatan kısımlarından bazı örnekler okumama izin verin. Pavlus, Tanrı lütfunun sonsuz zenginliklerinden söz eder. Sonsuz – bu çok büyük bir söz. Yani boyutlarını ölçemiyorsunuz! Bir sınırı yok: Efesliler 2:7’de “lütfunun sonsuz zenginliği” diyor. Ben çok, çok zengin insanlar biliyorum. Ancak sonsuz zenginliğe sahip birini hiç duymadım. Bir insanın 50 milyon doları olduğunu düşünelim, ama bu bile yine de ölçülebilir bir zenginlik. Diğer yandan Tanrı’nın lütfu sonsuz bir zenginliğin karşılığıdır! Pavlus 2. Korintliler 9. Bölüm 14. Ayette Tanrının sözle anlatılamayan, olağanüstü lütuflarından söz ediyor. Tanrı’nın lütfu tüm ihtiyaçlarınızın, yapabileceğiniz her hatanın ve hayal edebileceğiniz her şeyin çok ötesindedir. İhtiyaç duyduğunuz şeyin ne kadar büyük olduğunun bir önemi yok. Tanrı’nın lütfu bunlardan çok, çok daha büyüktür. Yine 2. Korintliler 9. Bölüm 8. Ayette Pavlus Tanrı’nın bize her nimeti bol bol sağlayacak güçte olduğunu söylüyor. Tanrı yalnızca eksiz bir lütfun sahibi değildir. O, aynı zamanda sahip olduğu tüm bu lütfu bize verebilecek güçtedir. “Öyle günler oluyor ki alabileceğim ne kadar lütuf varsa hepsini almaya ihtiyaç duyuyorum” dediğinizi duyar gibiyim. Ama biliyor musunuz? Tanrı’nın bütün lütfunu almaya ihtiyaç duymadığımız tek bir gün bile yok. Tanrı size tüm lütfunu bol bol verebilecek güçte! Petrus, 1. Petrus 4. Bölüm 10. Ayette Tanrı’nın çok çeşitli ve çok yönlü lütufları olduğundan söz ediyor. Tanrı’nın lütfunun ışığı tıpkı bir prizmadan geçirilmiş gibi her yönden parlar. Tanrı’nın her biri birbirinden farklı, çok çeşitli ve çok yönlü lütufları yaşamlarımıza ışık saçar. Lütfun özünde saflık ve sadelik vardır.
Biliyorum, pek çoğunuzun zaten aşina olduğu şeylerden söz ediyorum ama bazılarımız Tanrı’nın lütfu hakkında düşünmekten vaz geçmiş durumda. Şu anda, bu öğretiyi sizinle paylaşırken bile Odnan lütfunu algılama konusunda bana taze bir merak duygusu aşılamasını diliyorum. Lütfun özünde çaresiz kişilere verilmesi ve hak edilmemiş, karşılıksız olarak sunulmuş bir armağan olması yatar. Lütuf karşılıksız bir armağandır. Hak edilmemiştir. Çaresiz durumdaki kişilere sunulur. Eski Ahit’te Tanrı’nın lütfundan fazla söz edilmez ama birkaç yerde Tanrı’nın iyiliklerinden söz edilir. Tanrı’nın dullara, yetimlere ve yoksullara karşı iyilik dolu olduğu anlatılır. Bunun dışında Tanrı’nın çaresiz yani yapacak bir şeyi kalmamış insanları gördüğünden ve onların üzerine lütfunu döktüğünden bahsedilir. Bunun bir bedeli yoktur. Olsaydı bile öyle bir bedeli zaten ödeyemezdik. Böyle bir şeyi çabalayarak kazanmamız da söz konusu değildir. Hak etmemiz de mümkün değildir. Bu, karşılıksız olarak sunulan bir armağandır. Hak edilmemiş bir armağan. Her şeyini yitirmiş olanlara, çaresizlere sunulan bir armağan.
Çıkış: Leslie: Tanrı’nın sizi kurtaran lütfunun ne kadar değerli olduğunu unuttuğunuz oluyor mu? Sizin inancınızı dünyadaki tüm diğer inançlardan farklı kılan şey işte budur. Dinsel tanımlamalar esas olarak kişinin yaptığı iyi işleri ve iyi davranışları temel alır. Kurtuluş, bunların bir ödülü olarak kişiye verilir. Her şey insanın kişisel çabasına ve öz güvenine dayalıdır. Yani aslolan kişinin kendi erdemleridir. Ancak Tanrısal lütuf böyle bir şey değildir. Lütuf, Tanrı’nın bizlere hiçbir karşılık talep etmeden, tamamen hediye olarak verdiği bir şeydir. Bu armağanın temeli, inananları kurtarıp iyileştiren ve özgürleştiren İsa’nın sahip olduğu erdemlerdir. Temelinde İsa’nın ölümü vardır. Bu konuda daha fazla şey duymak isterseniz bir sonraki programımızda Tanrı’nın lütfu hakkında konuşmaya devam edeceğiz. Siz de bize katılın.
12.Kuru Bir Dal 2
Giriş: Leslie Basham: Tanrısal lütfun değerini gerçekten biliyor musunuz? Karşınızda Nancy Leigh DeMoss.
Tanrı’nın lütfu hakkında konuşurken aklınızda dönüp duran soruların neler olduğunu biliyorum; “Her şeye yetecek olan bu lütfa nasıl ulaşabilirim? Nasıl daha fazla lütuf elde edebilirim?” Bugün bu konuyu ana hatlarıyla açıklayacağım. Haftanın geri kalanındaysa konunun detaylarına ineceğiz. Uzun sözün kısası, daha fazla Tanrısal lütuf elde edebilmek için kutsal yazılarda dönüp dönüp okuduğumuz tek bir yöntem var. Bu program dizisinin en başında da zaten bu konu üzerinde durmuştuk; alçakgönüllü olmak.
Program dizimize bu konuyla başlamamızın sebebi de buydu çünkü alçakgönüllü olmadan Tanrı’nın lütfuna ulaşmanız mümkün değildir. Süleyman’ın Özdeyişleri 3. Bölümde “RAB alaycılarla alay eder
ama alçakgönüllülere lütfeder.” diyor. Yakup 4:6 da 1. Petrus 5:5 de bize aynı şeyi söylüyor; “Tanrı kibirlilere karşıdır”. Geçmiş programlarda bu cümle üzerinde durmuştuk; “Tanrı kibirlilere karşıdır ama alçakgönüllülere lütfeder”. Alçakgönüllüler elinde hiçbir şey kalmamış olan, Tanrı’ya karşılık olarak hiçbir şey veremeyecek olan kişilerdir. 1740-1778 yılları arasında yaşamış olan Augustus Montague Toplady, Rock of Ages, Cleft for Me (Asırlık Kaya, Benim İçin Yarıl) adlı kitabında “Elimde sana verebileceğim hiçbir şey yok, bu ellerle tek yapabildiğim Senin çarmıhına tutunmak” diyor. Tanrım, ben Senin iyiliğini hak etmiyorum. Benim için yaptıklarını hak etmiyorum. Senin bana sağladığın hiçbir şeyi hak etmiyorum. Ben yargılanmayı hak ediyorum. İsa’nın benim için ölmüş olması dışında sana sunabileceğim hiç bir şey yok ve Senin lütfunun benim bütün ihtiyaçlarımı karşılamaya yeteceğini kabul ediyorum. Kendimi Senin önünde alçaltıyorum ve diyorum ki “Tanrım, Sana ihtiyacım var. Sensiz Hristiyan hayatı yaşamayı başaramıyorum. Bu durumla Sensiz başa çıkamıyorum. Sana ihtiyacım var”. Herhalde Baba Tanrımızın yüreğinde çocuklarının “Baba, Sana ihtiyacım var. Bana Sen lazımsın.” demesi kadar değerli pek az şey vardır. Çocuklarınızın böyle sözler söylemesi sizin de hoşunuza gitmez mi? Size ihtiyaçlarını söylemelerini ve “Şunu yapamıyorum. Lütfen bana yardım eder misin?” diyecek kadar size güvenmelerini istersiniz. Biz O’nun önünde gururumuzu ayaklar altına alıp “Tanrım ben bunu başaramıyorum. Bu insanı sevemiyorum. Bu çocuklarla başa çıkamıyorum. Bu durumlarla başa çıkamıyorum. Günahların cezbediciliğiyle başa çıkamıyorum. Ama sen bütün bunların üstesinden gelebilecek güçtesin. Benim, Senin lütfuna ihtiyacım var” dediğimizde bu Tanrı’nın hoşuna gider. Birinci kattaki odamızın camının önünde kırmızı yapraklı bir akçaağacımız var. Bugün dışarı çıktığımda ağacın bazı dallarının son derece canlı ve sağlıklı olduğunu gördüm. Bu çok güzel bir ağaç ve ben onun varlığından çok keyif alıyorum. Ama sonra bir anda ağacın üzerinde şu an elimde tuttuğum gibi bazı dallar olduğunu fark ettim. Tabii siz şimdi elimdekini göremiyorsunuz. Bu yüzde tarif edeyim; şu an elimde tamamen ölü, kupkuru bir dal tutuyorum. Bu ölü dala bakarken aklıma Tanrı’nın lütfundan söz eden kutsal yazılar geldi. Lütfen benimle birlikte Kutsal Kitabınızın Yeni Ahit kısmında yer alan Efesliler 2. Bölümü açar mısınız? Hatta bir ön hazırlık olarak Efesliler 1. Bölüme de bakarsanız, Efesliler kitabındaki temel konunun Tanrı’nın lütfu olduğunu açıkça görürsünüz. Pavlus, Efesliler 1. Bölüm 2. Ayette “Babamız Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’ten sizlere lütuf ve esenlik olsun.” diyerek söze başlıyor. 6. ve 7. ayetlerdeyse Tanrı’nın zengin lütfu sayesinde günahlarımızın bağışlandığını söylüyor. Daha sonra, 2. Bölüme geldiğinde, sizler ölüydünüz diyor. Efesliler 2. Bölüm 1’den 3’e kadar olan ayetler şöyledir; “Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık”. Bu, hayatı boyunca İsa Mesih aracılığıyla Tanrı'nın lütfunu hiç tatmamış ve deneyimlememiş bir kişinin tanımıdır. Pavlus onlara “Bu dal gibi cansızdınız” demiştir. Şimdi elimde tuttuğum şu ölü dalı alıp bir vazoya koysam, vazonun içine de su koysam. Suyun içine bitki besini eklesem ve yukarıdan ışık almasını sağlasam. Ona güzel müzikler çalsam ve onun için dua etsem, bu dala ne olur? “Bu kuru dal canlanır” demeyi çok isterdim. Ancak ne yazık ki onun yaşama gücü yok. “Bu kuru dal sürgün vermeye başlar” demeyi de isterdim ama ne yazık ki sürgün vermesi de mümkün değil. Neden? Çünkü bu dal ölü. Tıpkı kuru bir çubuk gibi hiçbir canlılık belirtisi göstermiyor. Bu nedenle yaşama dair yeni bir şey üretmesi de mümkün değil. Pavlus diyor ki, “Tanrı'nın lütfu bize İsa Mesih yoluyla gelinceye kadar, bu bizim için de geçerliydi. Ölüydük! ” Eski zaman azizlerinden biri olan Samuel Rutherford şöyle diyordu; “Ben kuru ve solmuş bir dalım, ölü bir iskelet, kuru bir kemikten ibaretim. Bir hasırdan öte bir şey değilim. ” Siz ruhen ölü olan birine “Tanrı’ya itaat et. 10 Emri yerine getir. Tanrın Rabbi tüm yüreğinle sev. Komşunu da kendin gibi sev” derseniz, tıpkı elimdeki bu kuru dalın meyve veremeyecek olması gibi, hasırdan öte bir şey olmayan bu kişi de Tanrı’ya itaat edemeyecektir. Zaten Pavlus 4.ayette bize bir zamanlar ne kadar acınası durumda olduğumuzu göstermiştir. Bizler ölüydük. Bizler Tanrı’nın gözünde; bedeninin ve zihninin sahip olduğu arzuların ve tutkuların peşinden giden kişilerdik ve doğal olarak gazap çocuklarıydık. 4. Ayet “Ama merhameti bol olan Tanrı” diye başlıyor. Kutsal Kitapta “Ama Tanrı..” diye başlayan bu tür cümleler için hepimiz ne kadar minnettarız değil mi? 4 ve 5. Ayetler şöyle devam ediyor; “Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih’le birlikte yaşama kavuşturdu. O’nun lütfuyla kurtuldunuz”. Programımız boyunca hep, “Tanrı’nın lütfu çaresiz, yapacak bir şeyi olmayan insanlar içindir” dedik. Ölü olduğumuz zaman sürgün ya da meyve veremezdik, ölü olduğumuz zaman Tanrı’ya itaat etmemiz de söz konusu değildi. Ama Tanrı, bu ölü iskeletlere, kuru kemiklere, solmuş dallara yaşam nefesi üfledi ve onlara olağanüstü bir biçimde yeni bir yaşam verdi. Bu olağanüstü bir şeydir.
Bu, dönüşümdür; kurtuluştur; yeniden doğmaktır. Yepyeni bir hayata kavuşmak mucizedir. Tanrı’dan gelen bir armağandır. Kutsal Kitap bize “Lütufla kurtuldunuz” diyor. 7 ve 8. ayetlerde ise şöyle deniyor “Bunu, Mesih İsa’da bize gösterdiği iyilikle, lütfunun sonsuz zenginliğini gelecek çağlarda sergilemek için yaptı. İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır”. Hiç birimiz yüreğimizde Tanrı’nın yarattığı kıpırtı ve heyecan olmadan ya da Kutsal Ruh “Senin bir kurtarıcıya ihtiyacın var” demeden Hristiyan olmayı aklımıza getiremezdik. Tanrı sizi günahlarınızdan ötürü suçlu buldu, size Mesih’i gösterdi. Size Mesih’ e iman etmeye uygun, tövbekar ve inançlı bir yürek verdi. Tüm bunları Tanrı başlattı. Sizi Kutsal Ruh’un gücüyle Tanrı kendine çekti. Hiç kimse “Ben Tanrı’nın lütfunu kazanmak için şunları şunları yaptım.” diyemez. 8 ve 9. Ayetlerde “Bu sizin başarınız değil Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” diyor. Tanrı’nın lütfu, günahkar ve düşkün kişilerin Tanrı’yla bir ilişki kurabilmelerini mümkün kılan tek yoldur. Burada sadece aşağılık işler yapan aşağılık insanları kast etmiyorum. Benim gibi kiliselerde büyümüş ve Tanrı’yla ilgili işler dışında bir meşgalesi olmamış kişilerden de söz ediyorum. Tanrı’nın lütfu benim gibi doğru davranışların neler olduğunu öğrenerek ve bir sürü doğru iş yaparak büyümüş olan kişiler için de hayati bir öneme sahip. Çünkü Tanrı’nın lütfu sayesinde iyilik ve merhamet bulmasaydım O’nunla bir ilişki kurabilmek konusunda çaresiz kalırdım.
Çıkış: Leslie: Tanrı’nın sizi kurtaran lütfunun ne kadar değerli olduğunu unuttuğunuz oluyor mu? Sizin inancınızı dünyadaki tüm diğer inançlardan farklı kılan şey işte budur. Dinsel tanımlamalar esas olarak kişinin yaptığı iyi işleri ve iyi davranışları temel alır. Kurtuluş, bunların bir ödülü olarak kişiye verilir. Her şey insanın kişisel çabasına ve öz güvenine dayalıdır. Yani aslolan kişinin kendi erdemleridir. Ancak Tanrısal lütuf böyle bir şey değildir. Lütuf, Tanrı’nın bizlere hiçbir karşılık talep etmeden, tamamen hediye olarak verdiği bir şeydir. Bu armağanın temeli, inananları kurtarıp iyileştiren ve özgürleştiren İsa’nın sahip olduğu erdemlerdir. Temelinde İsa’nın ölümü vardır. Bu konuda daha fazla şey duymak isterseniz bir sonraki programımızda Tanrı’nın lütfu hakkında konuşmaya devam edeceğiz. Siz de bize katılın.
13.Kuru Bir Dal 3
Giriş: Leslie Basham: Tanrısal lütfun değerini gerçekten biliyor musunuz? Karşınızda Nancy Leigh DeMoss.
Tanrı’nın lütfu, günahkar ve düşkün kişilerin Tanrı’yla bir ilişki kurabilmelerine imkan tanıyan tek yoldur. Burada sadece aşağılık işler yapan aşağılık insanları kast etmiyorum. Benim gibi kiliselerde büyümüş ve Tanrı’yla ilgili işler dışında bir meşgalesi olmamış kişilerden de söz ediyorum. Tanrı’nın lütfu benim gibi doğru davranışların neler olduğunu öğrenerek ve bir sürü doğru iş yaparak büyümüş olan kişiler için de hayati bir öneme sahip. Çünkü Tanrı’nın lütfu sayesinde iyilik ve merhamet bulmasaydım, O’nunla bir ilişki kurabilmek konusunda çaresiz kalırdım. Tanrı’yla nasıl ilişki kurabiliriz? Sadece Tanrı’nın lütfu aracılığıyla. Hristiyanlığı dünya tarihinde gelmiş geçmiş bütün dinlerden ayıran şey işte budur. Temel soru şudur; “İnsan nasıl olur da Tanrı’yla doğrudan ilişki kurabilir?” Cevap basit; “Sadece Tanrı’nın lütfu sayesinde”. Eğer diğer dinlerin söylemlerini Tanrı’nın lütfuyla kıyaslarsanız, aradaki farkı açıkça görebilirsiniz. Örneğin başka dinlerde insanla ilgili temel kabul nedir? Diğer dinlere göre insan özde iyidir ve Tanrı tanımının ne olduğundan bağımsız olarak, inandığı Tanrıyı memnun edecek işler yapma gücüne sahiptir. Oysa olaya “lütuf” penceresinden bakarsak insanın özünde günahkar olduğunu görürüz. Bu yüzden insanın Tanrı’yı memnun etmesi mümkün değildir. İnsanoğlu kesinlikle, tam anlamıyla çaresizdir. Din yasalara, yapılacak işlere ve yükümlülüklere ilişkin yolların bütünüdür. Lütuf ise Tanrı’nın çaresiz insanlara merhamet edeceğine dair inancın ve Tanrısal armağanların yoludur. Diğer dünya dinlerinde insanlar neye bel bağlarlar? Kendilerine. “Tanrı’yı memnun etmek için ne yapabilirim?” diye düşünürler. Bu kendine güvenmek ve kendi kendine bel bağlamaktır. Lütuf bazlı düşündüğümüzdeyse kendimize değil İsa’ya güveniriz. Çünkü bize umut ve sonsuz yaşam veren sadece O’dur. İnsan temelli dinlerin vardığı sonuç nedir? Bu tür dinler mahkumiyete ve ölüme götürür. Günahın esiri olmakla ve övünmeyle sonuçlanır. “Günahın esiri olmuş, düşkün bir insan neyle övünecek ki?” diye düşünebilirsiniz. Böyle kişiler iyi işler yaptıklarında Tanrı’yı memnun edebileceklerine inanırlar. Böylece Pavlus’un Efesliler 2. Bölüm 9 ayette söylediği gibi yaptıkları iyi işlerle övünürler. Peki olaylara lütuf penceresinden baktığımızda ne olur? Böyle bir bakış açısı bizi övünme yerine alçak gönüllülüğe, affediciliğe, yaşama ve doğruluğa götürür. Şunu fark ederiz ki bizim Tanrı’ya sunacak hiçbir şeyimiz yoktu. Tövbe etmek, inanmak, değişim geçirmek aklımızın köşesinden bile geçmezdi. Tanrı’yla ilişkimiz bizim eserimiz değil. Bu ilişki Tanrı’nın bize armağanıydı. Bu baştan sona saflık ve sadelikle yüklü armağan, bizim asla hak etmediğimiz bir şeydi. Kimileriniz hayat boyu böyle sözler duymuştur. Ancak yine de zaman zaman bizi kurtaran Tanrısal lütfun ne kadar değerli olduğunu unutabiliyoruz. Dinsel tanımlamalar esas olarak kişinin yaptığı iyi işleri ve iyi davranışları temel alır.
Kurtuluş, bunların bir ödülü olarak kişiye verilir. Her şey insanın kişisel çabasına ve öz güvenine dayalıdır. Yani aslolan kişinin kendi erdemleridir. Oysa lütuf, Tanrı’nın bizlere hiçbir karşılık talep etmeden, tamamen hediye olarak verdiği bir şeydir. Bu armağanın temeli, inananları kurtarıp iyileştiren ve özgürleştiren İsa’nın sahip olduğu erdemlerdir. Temelinde İsa’nın ölümü vardır. Bu sabah bu konular üzerinde düşünürken bir dönem okuduğum küçük bir kitaba denk geldim. Kitabın adı Morning and Evening Daily Readings ( Sabah ve Akşam Günlük Okumalar). Kitabın bugün için yazılmış olan sayfasını açtığımda yazar Charles Spurgeon’un hem sabah hem akşam kısmında bir Eski Ahit karakteri olan Mefiboşet’ten söz ettiğini gördüm. Bunun bizim konuştuğumuz konuya çok uygun olduğunu düşündüm. Hatırlarsanız Mefiboşet Davut’un yakın arkadaşı olan Yonatan’ın oğlu, Kral Saul’un da torunuydu. Kral Saul ve Yonatan savaşta öldüklerinde Mefiboşet 5 yaşındaydı. Bakıcısı bir gün onu taşırken ayağı takıldı ve yere düştü. Bunun sonucunda Mefiboşet’in her iki bacağı da sakat kaldı. Davut tahta geçtiğinde Yonatan’a verdiği sözü hatırladı. Bu söz uyarınca Davut, daima Yonatan’ın çocuklarına ve ailesine sahip çıkacaktı. Bu nedenle Yonatan’ın ölümü üzerine ailesinde kim var kim yok araştırıp buldurmaya başladı. Yardımcılarına “Yonatan’ın ailesinden kimseyi unutmadık değil mi?” diye sordu. O sırada bir yardımcısı gelip, “Biri daha var, adı Mefiboşet. Ama o sakat. Zaten onu istemezsiniz” dedi. İnsanların beklentilerinin aksine, Davut onu da buldurdu ve sarayına getirtti. Ona, “Senin sarayda benimle aynı sofrada –kral sofrasında- oturmanı istiyorum. Ben ne yersem ondan yemeni ve hayatının geri kalanında ailemin bir bireyi gibi burada yaşamanı istiyorum.” dedi. Charles Spurgeon, kitabının 27 Mayıs sayfasında bu konu hakkında şunları söylüyor (27 Mayıs, Sabahtan Sabaha); Mefiboşet kraliyet sofrasına oturmayı hak edecek hiçbir özelliğe sahip olmadığı halde Davut’un sofrasında daimi bir yeri vardı. Çünkü kral onun yüz hatlarını sevgili dostu Yonatan’a benzetiyordu... Bu, Baba Tanrı’nın yüce olan [Oğul] 'a duyduğu sevgidir. Oğlu uğruna, O'nun alt mevkideki akrabalarını yoksulluk ve sürgünden kurtarıp [Mefiboşet de "yoksuldu ve sürgündeydi"]; onlara nazik bir dostluk, saygın bir mertebe ve kraliyet ayrıcalıklarını sunar . Yazar, 27 Mayıs Akşamdan Akşama kısmında ise sözlerini şöyle bağlıyor; “Tanrı’nın bizim gibi kişilere yüreğindeki sevgiyi vereceği, hayranlık uyandıran bir mucize olarak cennette duyurulsun.” “Tanrı’nın bizim gibi kişilere yüreğindeki sevgiyi vereceği, hayranlık uyandıran bir mucize olarak cennette duyurulsun.” İşte bu, Tanrı’nın lütfudur!
Çıkış: Leslie: Tanrının lütfu insanlar için kesinlikle yaşamsal bir öneme sahiptir. Bize katıldığınız için teşekkür ederiz. Lütuf hakkında daha fazla şey öğrenmek isterseniz lütfen bizimle iletişime geçin.
*Yalnızca podcast sezonunun yayını sırasında sunulan teklifler.